Küfr-i Hükmî:

 

 

   Küfrün üçüncü nevi küfr-i hükmidir. Mâlum, küfrün üç nevi olduğu yukarıda geçmişti.

   Küfr-i hükmî demek, şeriat’ın, küfür olduğuna hükmettiği şey, demektir. Şöyle ki: Bazı söz, fiil ve hareketlerin küfür olduğuna şeriat hükmetmiştir ve onları tekzibe alâmet kılmıştır. Her ne kadar kalbde tasdik, dilde ikrar varsa da, hakkında ,,Küfre gitmiştir” diye hükmedilir. Neden? Çünkü o emare ile imanın iki rüknünden ibaret olan tasdik ve ikrara itibar edilmiyor. Mesela: Tâzim ve hürmet edilmesi vacib olan bir şeyi hor görmek veya hafife almak. Allah hakkında şanına hiç de layık olmayan şeyler konuşmak. Mesela:

   ,,Allah arştan bize bakıyor, semadan bizi görüyor, Allah zulmeder, Allah uyur, Allah unutur;Allah bana zulmettiği gibi sana da zulmeder, hiç hasta olmayan birine ,,Allah seni unuttu”; ,,Ben Allah’tan, Peygamber’den veya Kur’an’dan beriyim benim onlarla bir alakam yoktur veya onlar bana karışamazlar; Bir zalime zulmü anında ,,Allah’tan kork!” dendiğinde oda ,,Ben Allah’tan korkmuyorum,” derse; Veya Allah’ın sıfatlarından birini alaya alsa veya isimlerinden birini küçümsese veya emirlerinden birini hor görse veya yasaklarından birini reddetse işte bütün bunları yapanlar küfre düşüp kâfir olurlar.

   Keza; hulul ve ittihada kail olanlar, yani Allah, falana veya filana girer, yani insanın bedenine girer veya falan veya filanlarla birleşir veyahut da canlı-cansız kâinat bütünüyle Allah’ın çeşitli görünüşlerinden ibarettir demek, ,Allah cisimdir veya hadisdir veyahut da külliyatı bilir amma cüz’iyyatı bilmez gibi sözler söylerse veya Allah’tan başkasına secde ederse veya Allah’a, Kitab’a söverse veya ibadetinde bir başkasını Allah’a ortak yaparsa veya Allah’a yalanı isnad ederse veya ,,Allah seni boşuna yaratmış, seni ihmal etmiş” derse kâfir olur.”

   İşte bütün bunlar Allah’la ilgili olup insanı küfre götüren şeylerdir.

   Meleklerle ilgili küfür sözlere gelince:

   Varlıklarına inanılması, hürmet ve saygı duyulması gereken varlıklardan birisi de meleklerdir. Melekler mükerrem varlıklardır, onlardan günah sudur etmez, verilen emirleri harfi harfine yerine getirirler ve nihayet yaratanlarına itaatkârdırlar. Bunlar hakkında, ileri geri konuşmak tehlikeli olur, hatta insanı küfre götürür.

   Mesela: Bir kimse, bir başkasına hitaben: ,,Ben seni gördüğüm zaman Azrail’i görmüş gibi oluyorum” demesi tehlikeli bir sözdür; hatta küfürdür. ,,Ben, filanın şahitliğini kabul etmem, Cebrail veya Mikâil olsa da!..” derse kâfir olur.

   Kitaplarla ilgili küfür sözler:

   Bir kimse Kur’an’ı veya Kur’an’dan bir harfi hafife alsa veya Mushaf’ı necisli yerlere atsa veya ondan bir sureyi, bir ayeti veya bir harfini inkar etse veya onun isbat ettiği, getirdiği bir hükmü tanımasa veya nefyettiğini isbat etse, veya bir harfıni değiştirse, veya bir harf ziyade etse veya alaylı bir eda ile okusa veya def gibi bir şeyle Kur’an okursa veya Kur’an’ın kıraatından doydum derse veya Kur’an’ı günlük kelamında istismar ederse veya kadehi doldurana ,,Ve ke’sen dihaka” derse veya içmeyi bitirdiği sırada ,,Ve kânet şeraben tahura” derse veya ölçme-tartma esnasında ,,ve iza kâluhüm ev vezenühüm” ayetlerini okursa kâfir olur. Kur’an mahluktur derse veya Kur’an’dan bir şeyi ayıplarsa veya İncil ve Tevrat’ı inkar ederse yine kâfir olur.

   Muhafaza için Kur’an’ı başının altına koyması caizdir. Keza; Mushaf’ları çuvala doldurup, ata yüklemiş ise üzerine binebilir.

   Peygamberlerle ilgili küfür sözler:

   Bir kimse peygamberlerden birini inkâr ederse veya Peygamber’in sünnet’lerinden birine rıza göstermezse veya filan kimse peygamber olsa ben ona iman etmem veya veliler Nebi’lerden hayırlıdır derse kâfir olur. Keza; Peygamber’e sebbederse veya onu ayıplarsa veya ayıplama yolunda onu bir şeye benzetirse veya aleyhinde dua ederse veya ona bir zarar uğramasını temenni ederse veya onun o yüksek mansıbına layık olmayan birşeyi nisbet ederse veya ona deli derse veya o tebliğ babında yağcılık yapmıştır derse veya onun nesebine, dinine, ırzına bir noksanlık isnad ederse kâfir olur.

   Peygamber’e sövme meselesine gelince, her ne kadar mezhebler arasında ihtilaf var ise de mezhebimizce tevbe etse de tevbesi kabul olunmaz, hakkında mürted hükmü icra edilir.

   Şeyheyne, yani Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer’e sövmenin ve Hz. Aişe’ye iftira etmenin hükmü de yine küfürdür. Keza hilafetlerini inkâr da küfürdür. Diğer sahabeye sövenler de sapık ve fasıktırlar; şiddetli ceza ile cezalandırılırlar. Çünkü mel’undurlar.

   Ahiretle ilgili küfür sözler:

   Ahiret hayatı; Bilindiği üzere, ölülerin dirilmesiyle başlar, sonsuza kadar gider. Ahiret hayatında esaslı iki unsur vardır. Bunlar birbirine taban tabana zıttırlar. Bunlardan biri saadet yurdu olan cennetten ibaret, diğeri de azab yurdu olan cehennemdir. Gerek bunlar, gerekse bunların muhtevası ve gerekse bunlardan önce vuku bulacak safhalar ve mevkiler vardır ve bunların hepsi Kur’an ayetlerine dayanır ve haktırlar. Bunlardan birini inkâr etmek, Allah korusun, insanı küfre götürür.

   Bunları şöyle sınırlayabiliriz: Ölülerin dirilmesini veya amel defterlerinin verilmesini veya amellerin terazide tartılmasını veya insanoğlundan hesap sorulmasını veya cennet ehlinin cennete, cehennem ehlinin cehenneme girmesini veya her iki tarafın da ebedî olup içindekilerin de ebedî kalacaklarını inkâr ederse, küfre düşer kâfir olurlar. Çünkü, bütün bunlar kesin delillerle sabittir. Keza; bir kimse dese ki, Allah beni filan kişiyle cennete koysa ben kabul etmem ve girmem dese kâfir olur. Bir kimse şu işten dolayı Allah bana cennet verse, ben o işi yapmam demek de küfürdür. Bir kimse; sen, bana hakkımı ver. Yoksa senden kıyamette hakkımı alırım. 0 da ,,Benim kıyamette ne işim var” derse kâfir olur. Keza; bir kimse dese ki, dünyayı terket ki, ahirete nail olasın! 0 da cevaben: ,,Ben veresiye için peşini terk etmem” derse kâfir olur.

   Şeriat’la ilgili küfür sözler:

   Bir kimse çıkıp da diğer şeriat’ler Hz. Muhammed’in şeriat’ından daha hayırlıdır veya diğer ilimler şeriat ilminden daha hayırlıdır veya Tevhid ilmi, şeriat’tan değildir veya şeriat’ta hakikat yoktur veya icma­i ümmet’le sabit olan bir hükmü inkâr ederse veya böyle bir hükümle alay ederse küfre düşer, kâfir olur. Kendisine ,,Namaz kıl” dendiğinde o, cevaben ,,Sen benim için işi uzattın veya bu işi kim tam olarak yerine getirir veya akıl sahibi gücü yetmediği bir işe başlamaz veya ben namazdan ellerimi yıkadım veya sabret, Ramazan gelsin hepsini birden kılacağım veya sen namaz kıldın da namaz sende neyi artırdı” derse, işte bütün bu sözlerin hepsi kendisini küfre götürür, kâfir olur.

   Bir adama: ,,Namaz kıl ki, helavet bulasın!..” dendiğinde o da ona: ,,Sen de namazı terket ki halvet bulasın!” derse kâfir olur. Veya cevabını şöyle verse, ,,Namaz kılsam da kılmasam da değişmez, ikisi de müsavidir,” derse yine kâfir olur.

   Bir kimseye: ,,Farz olan namazı kıl!” dense, o da ,,Kılmıyacağım!” diye cevap yerse küfre gider, kâfir olur. Ancak senin emrinle kılmıyacağım, niyyetiyle söylerse kâfir olmaz. Veya “Farz namazı kıl!” teklifine karşı o ,,Namazı terketme güzeldir veya o, büyüklerin, tenbellerin işidir, veya namaz öyle bir meşguliyyettir ki, ondan kaçmak lazım!” derse yine kâfir olur.

   Abdestsiz namaz kılanın küfre gidip gitmemesinde ihtilaf olunmuştur. Ramazan geldiğinde, ,,Ağır misafir geldi,” derse kâfır olur.

   ,,Kendisine zekâtını ver!” dendiğinde o ,,Hayır, ben zekât vermem,” derse kâfir olur.

   Faizin veya zulüm yapmanın helal olmasını temenni etse küfre gitmiş olur.

   Şayet, bir kimse benimle beraber şeriat’a gel, dese onun hasmı da dese ki, adamları getir ki, ben de yürüyeyim veya ben şeriat ile neyi amel edeceğim veya burada bu iş yürümez, laik kafalıların dediği gibi bu memlekette bu iş, yani şeriat yürümez veya bu ülkede şeriat’ın ne işi var veya ben şeriat’la ne iş yapacağım veya ben şeriat’ın gelmesini istemiyorum veya şeriat’cılık gericiliktir veya şeriat bizi ortaçağa götürür veya şeriat bizi geri bıraktı veya şeriat’ın devri geçti veya şeriat’ın modası geçmistir veya şeriat insanları idare edemez veya şeriat noksandır veya asrın ihtiyaçlarına cevap veremez veya yirminci asır geldi, artık şeriat’ın sözü mü edilir veya şeriat eskidendi, şimdi ilim devri geldi, artık söz sahibi ilimdir derse veya şeriat kol kesmektir derse veya hakimiyyet kayıtsız ve şartsız milletindir derse veya şeriat dinden değildir derse veya İslam dininde devlet ve siyaset yoktur, derse veya günümüzün sistemi artık demokrasidir derse veya ben demokrasi taraftarıyım, onu isterim derse veya demokrasi ile İslam bağdaşır derse veya parti de şeriat’tır derse veya ben tebliğ metodunu kabul etmiyorum derse veya partiyi, dolayısıyla demokrasiyi ayakta tutmak için sandık başına giderse veya parti de meşru bir yoldur; partiyi şemsiye veya ayakkabı olarak kullanmak şeriat’ta vardır derse veya davamın tahakkuku için ben papaz elbisesi de giyerim derse veya gerektiğinde putun önünde secde de ederim derse veya şeriat’ı redetmiş olan anayasaya veya Atatürk ilke ve inkilaplarına parti tüzüklerinde yer verirlerse ve işte bütün bunlar; bu sözleri söylemek veya yazmak küfürdür, kâfirliktir. Söz ve yazı ile ifade edenler kâfir olurlar.

   Keza; Mustafa Kemal’in maşatına gidip divan durursa veya herhangi bir yerde onun için saygı duruşu yaparsa veya Mustafa Kemal’i, ,,büyük kahraman, eşsiz kumandan, ölümsüz Atatürk cumhuriyetimizin banisi, memleket kurtarıcısı” gibi sözlerle tebcil ve tazim ederse veya ona hitaben: ,,Senin izindeyiz, senin yolundayız!” gibi sözler söylerse veya memleketin kurtuluş ve yükselişi Atatürk ilke ve inkilaplarına bağlı kalmaktadır, derse veya Atatürk sayesinde Hilafet kaldırıldı, şeriat kaldırıldı, medreseler kapandı, İslam hukukunun, İslam ceza hukukunun yerini batı hukuku, medeni hukuk aldı ve yine o sayede miras hukuku değişti, erkek kadın eşitliği getirildi, kadınlara eşit haklar tanındı, kadınlar hürriyete kavuştu, dinî nikâhın yerini medenî nikâh aldı, şapka ve medenî kıyafet kanunu getirildi derse veya Kur’an’a çöl kanunu derse veya Hz. Muhammed’e çöl bedevisi derse veya Kâbe Arab’ın olsun, Çankaya bize yeter derse veya Atatürk Türk’ün peygamberidir derse veya Atatürk ilâhtır derse veya Mustafa Kemal’in sünnetinden ibaret cumhuriyetin getirdiği bayramlardan birine katılırsa veya o günlerde şenlikler tertip ederse veya o günlerin hatırı için hediyeler ve ziyafetler hazırlarsa veya şeriat’ı red ve inkâr eden kâfir anayasaya oy verirse veya kâfir anayasayı, Atatürk ilke ve inkilablarını koruyacağına dair yemin ederse veya bu kâfir anayasaya ve herbiri birer küfürden ibaret ilke ve inkilablara uyacaklarına ve o çerçevede çalışacaklarına dair parti tüzüklerinde yer verirlerse!.. işte; bütün bunların her biri birer küfür sözlerdir. Bunlardan birini söylerse veya yazarsa küfrüne hükmolunur ve küfre gider, nikahı da bozulur: Tevbekâr olmadan, tevbe edip pişman olmadan ve aynı zamanda bu söyledikleri veya yazdıkları bu sözlerden nefret duymadıkça ve aynı zamanda bu işleri yapanlara ve bu sözleri söyleyenlere karşı nefret duymadıkça ve bunları düşman bilmedikçe tevbesi sahih olmaz, imanı sahih olmaz; kâfir olur.

   İkrah-i mülci; yani hayatı tehlikeye düşürecek bir zorlama olmadan lisaniyle küfrü gerektiren bir sözü söylerse, kalbinde iman olsa da kâfir olur. Ona kalbindeki iman fayda vermez. Çünkü, kâfir, küfrü konuşmasıyla bilinir. Öyleyse küfür sözü konuşursa veya yazarsa Allah indinde de bizim indimizde de kâfir olur.

   Fakire verdiği haram maldan sevap beklese kâfir olur. Fakir de o malın haram olduğunu bile bile verene dua etse o da kâfir olur.

   Bir kimseye ,,Helaldan ye!” dese o da ,,Bana haram daha sevimlidir, daha hoştur,” derse kâfir olur.

   Bir hikaye:

   ,,Melekler ilim tahsil edenler için kanatlarını açarlar çalışmalarından hoşnut ve memnun olduklarından dolayı” mealindeki hadis-i şerif’i işiten bir talebe, meleklerin kanatlarını kırmak üzere ayağını yere vurur. Allah da ne yapar? Onun ayağını kurutur.”

   Şeriat’ın ilimleriyle ilgili küfür sözler:

   Tevhid, fikıh, tefsir ve hadis ilimleri, bunların usul ilimleri ve bunların dayandığı alet ilimleri şer’î ilimlerdendir. Bir kimse bunlardan birini reddetse veya alaya alsa veya hör görse kâfir olur.

   Kişi yüksek bir makamda oturmuş, etrafına toplanan adamlar da istihzavarı ona sualler soruyorlar, o da alaylı bir edâ ile onlara cevap veriyor ve yaptıkları bu işe gülüyor ve eğlenceye alıyorlar. Bunların hepsi kâfir olur. Çünkü, ilim ve ulema ile alay etme küfürdür. Kim bir âlime sebepsiz sövse küfründen korkulur.

   Bir kimse: ,,Ne imamların fetvalarına kail olurum ve ne de onların fetvalariyle amel ederim” derse, ona tevbe ve istiğfar lazımdır.

   Bir kimse, ilim müzakeresi yapan bir âlime, bu bir şey değildir veya bu ne işe yarar; paranın bulunması gerekir. Çünkü, izzet ve hürmet bugün para içindir, ilim için değildir, derse kâfir olur.

   Kendi nefsinin küfrüne rıza göstermesi mutlaka küfürdür. Başkasının küfrüne onun için küfrü güzel görerek razı olmak ise bilittifak küfürdür. Şayet onun azabının şiddetli olmasını istemek için şerir ve zararlı olduğundan dolayı, yani Allah, ondan intikam alsın ve ona şiddetle azab etsin diye, küfrüne rıza göstermesi kendisini küfre götürmez. Buna delil, Hz. Musa’dan hikaye olarak Allah Teala şöyle buyurur:

   ,,Ya Rabbb’i! Onların mallarını tağyir et, kalblerini bağla ki, azab-i elimi görünceye kadar iman etmesinler.” (Yunus, 88)

   Tatarhâniye’de şöyle anlatılır:

   Hz. Musa’nın bu şekilde bedduası ve bunu Kur’an’ın nakletmesi gösterir ki, bir zalime, seni Allah küfür üzere öldürsün veya Allah senin imanını selbetsin diye beddua ettiği zaman bu bedduayı yapan adam küfre gitmez.

   Nisab isimli kitabda zikrolunmuştur ki, esah olan kâfir olmaz. Ve bu mesele küfrün güzel görülmemesi üzerine mahmuldür.

   Siyer-i Kebir şerhinde Seyh’ül-İslam’dan şu nakledilir: Başkasının küfrüne rıza, güzel görsün veya görmesin, bazılarına göre mutlaka küfürdür. Yine o kitapta deniyor ki, biz Ebu Hanife’den bir rivayete vakıf olduk ki, tafsilata gitmeksizin başkasının küfrüne rıza küfürdür. İkinci dirayet bakımından daha kuvvetlidir. Bezzaziye’de küfre rıza küfürdür diye meşayihin kelamı işte bunun üzerine hamlolunur. Camiüfeteva’dan da naklolunmuştur ki, esah olan budur.

   Küfrü gerektiren bir sözü, dil sürçmesi olmaksızın isteyerek ve onun küfür olduğunu bildiği halde konuşması bilittifak.küfürdür. Ama, o sözün küfür olduğunu bilmiyerek konuşması ulemanın ammesi indinde küfürdür, yani yine küfre gider.

   Tatarhaniye’de beyan edilmiştir:

   Bir kimse küfür kelimesinin, onun küfür kelimesi olduğunu bilmemekle beraber, kendi ihtiyariyle, yani kendi isteğiyle söylese ulemanın bütünü indinde yine kâfir olmuştur. Bilgisizliği mazur gösterilemez. Mazur sayılıp küfre gitmediği söylenirse de bu, bir kıl kavlidir. Çünkü, şeriat zahire göre hükmeder; kalbler Allah’ın indinde muteberdir; şer’î hükümleri tatbikde değil...

   Yukarıdaki meselede ,,Kendi ihtiyariyle, kendi isteğiyle” tabiri geçti. Ama, o küfür sözü kerhen söylerse, yani ikrah-ı mülci ile söylerse; daha açık bir ifade ile; ,,Seni öldürürüz, senin bir uzvunu keseriz” gibi tehditler karşısında o küfür kelimesini konuşursa ve fakat konuşurken de kalbi imanla dolu, kalbinde imanını muhafaza ediyor. Bu takdirde küfre gitmez. Çünkü, ,,Artık ondan kalem kaldırılmıştır” mealindeki hadisle ,,Kalbi imanla mütmein olduğu halde (hayat tehlikesiyle) zorlanan (tehdit edilen) kişi müstesna...” mealindeki ayetin hükmüne girer. Ammar b. Yasir hakkında olduğu gibi. Mâlum: Ammar b. Yasir’e müşrikler şöyle demişti:

   ,,Sen şayet Muhammed’i inkâr edersen, seni öldürmeyiz...” 0 da onların istediği sözü söyledi de serbest bırakıldı. Ammar, Peygamber (s.a.v.)’e geldi ve başından geçenleri üzülerek anlattı. Allah Resulü, kendisine sordu: ,,O anda kalbini nasıl buldun?” 0 da ,,İmanla mütmein buldum!” cevabını verdi. Bunun üzeirine Allah Resulü şöyle buyurdu:

   ,,Onlar tekrar sana böyle bir şeyi teklif ederlerse, sen de aynı şeyi iade et!” (Mevahip ve diğerleri)

   Önemli bir mesele:

   Kişinin kalbine (hatırına) küfrü gerektiren bir şey geldi de fakat o bunu diliyle konuşmadı; küfre gitmez. Hadis-i şerif gereğince bu sırf imandandır.

   Bir kimse helalı haram, haramı helal itikad ederse kâfir olur. Keza bir vaiz veya hatip bunu kürsüde veya minberde söyler de cemaat de kabul ederse hepsi kâfir olur.

   Küfrü gerektiren fiil ve hareketler:

   Küfür sözleri söylemek insanı küfre götürdüğü gibi, küfür olan bir hareketi yapması ve icra etmesi de:

   Küfür olduğunu bildiği halde yapıyorsa küfründe ihtilaf yoktur. Kâfir olur. Küfür olduğunu bilmeden yaparsa yine ulemanın tümü indinde kâfir olur.

   Yani kişinin fiil ve davranışı da konuşması gibidir. Küfrü icab eden şeyi, onun küfür olduğunu bildiği halde işlediği zaman kâfir olur. Tıpkı konuşması gibi. Eğer küfür olduğunu bilici değilse, keza ekseri ulemanın indinde kâfir olur. Bazılarına göre ise kâfir olmaz. Beline zünnar bağlaması veya papazlara mahsus kıyafeti taşıması, Haniye’den nakledildiğine göre bu davranışları ister itikad ile olsun, ister maskaralık yapmak gibi itikadla olmasın, yani o hareketin mana ve medlulunu, daha açığı bir hareketin bir tekzip ve inkar alameti olduğuna inanarak yapsın veya maskaralık olsun diye yapsın, hüküm değişmez. Allah’ın indinde kâfir olur, insanların indinde de. Onun kalbiyle hakka inanması fayda vermez. Madem ki, onun o yaptığı hareket, şeriat tarafindan küfre alamet kılınmıştır, o halde onun iyi niyyeti hükmü değiştirmez.

   Hükmen küfrün sebebi:

   Kelamda maharet ve zerafet göstermek ve bilgili bir kimse olduğunu ortaya koymak maksadıyla söylemektir. Misal: Sevgilisini tek başına gördüğünde ,,Onun şeriki yoktur” sözü gibi veyaYahya isminde birine “Ey Yahya kuvvetle bu kitabı al!” demesi gibi.

   Hükmen küfrün sebeplerinden biri de meclisi şenlendirmek ve orada bulunanları güldürmek, eğlendirmek için şakalar, maskaralıklar yapmaktır.    Kur’an ne diyor:

   ,,Yemin olsun ki, eğer onlara sorarsan, onlar elbette derler ki, biz ancak kapılıyor (dalıyor) ve oynuyorduk. De ki Allah ile ve O’nun ayetleriyle mi ve O’nun peygamberleriyle mi istihza ediyorsunuz?” (Tevbe, 65)

   Bir hikaye:

   Timur b. Necmeddin, bir gün kasvet ve kedere düşmüştü veya inkibaz olmuştu? Bir adam emiri güldürmek için şöyle demişti:

   ,,Bir adam kadının yanına girmiş de ona demiş ki: ,,Filan Ramazan orucunu yedi” dedi. Kadı da ,,Ah keşke biri çıksa, namazı yese de bunlardan herkes kurtulsa!..”

   Emir, cevaben der ki: ,,Güldürecek dinden başka birşey bulamadın mı?..” demiş ve onun boynunu vurdurmuştur.

   Hükmen küfrün sebeplerinden biri de şiddetli gazab ve kalbin daralmasıdır. Yani hazzını ve nasibini elden kaçırmış olması dolayısıyla o hazza sahip bir başkasına karşı kini ile kalbi daralıp onu hikaye eder ve onu maskaraya alır, onun üzerine düşmanını ve başkasını güldürür.

   Elhasıl: Hükmen küfrün sebebi; akılda hafiflik, konuşmaya ve hikaye anlatmaya olan hırsı ve hastalığı olmasıdır. Ve böylece işte o çirkin ve rezil şeyleri konuşur, başkalarının keyfi ve rızası için kendi nefsini yakar. Ve nihayet; kabul, rıza ve güzel addetmek üzere başkalarının küfür dolu sözlerini hikaye eder.

   Dilini ve uzuvlarını, her aklına esen şeylerden korumaz ve din işlerinde aldırış etmez laubali davranır, küçük de olsa günahları hafife alır.

   Hülâsa kitabında zikredildiğine göre, adamın birinin küçük bir günah işlemesi, bir başkası ona ,,Tevbe et!” demiş. 0 da ,,Ben ne yaptım ki tevbeye ihtiyacım olsun!..” demesi küfürdür, insanı küfre götürür.

   Günahı helal sayması, ister küçük olsun ister büyük olsun küfürdür. Küçük görmesi ve hafife alması gbi.

Başa dön Devam