www.hicretonline.com

Günlük Vird

1- Yüz defa "Estağfirullah";
2- Yüz defa "Lâ ilâhe illallah";
3- Yüz defa Selât-ü Selam (Allahümme Salli ve Barik)";
Euzu Besmele:
4- Bir Ayet'el-Kürsî;
5- Üç İhlas;
6- Bir Felek ve Nass;
7- Bir Fatiha;
8- Bir-iki dakika "Tefekkür-i Mevt" etmek.

 

UCUZ KAHRAMANLAR

   Bir Arap atasözü vardır: ,,Vadi boş olduğu zaman tilki valiliğini ilân eder!” Şu anda öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, ilim meydanı boştur ve boş kalmıştır. İlmiyle, irfanıyla, amel ve takvasıyla o mümtaz şahsiyetler, o seçkin simalar Dar-ı Bekâ’ya çoktan intikal etmişler ve gitmişlerdir. (Nür içinde yatsınlar!) Fakat tefsir, hadis, fıkıh sahasında ölmez eserler, tükenmez kaynaklar bırakmışlardır. Bu meyanda, bu ilimlere temel taşı mesabesinde Sarf, Nahiv, Mantık, Belağat gibi ilimlerde de varlıklarını göstermişler, o sahada faydalanacağımız imkânları hazırlamışlardır.

   Fakat, Cumhuriyet’in gelişiyle medreselere sed çekildi; ne alt yapıda ne de üst yapıda (dibde-köşede yetişen ve yetiştirilen mahdut istisnaların dışında) hoca yetişmedi. 1950’lerden sonra imam-Hatip okulları ve üst kısımları açıldı ise de proğramın kısırlığı sebebiyle ilmihal bilgisini vermenin ötesine gidilemedi. Ama ortalığı dolduran diplomalılardan ilmi seviyesini itiraf eden azınlığın dışında kalan çoğunluk eslâf ulemanın miras bıraktığı alet derslerini, usul ve füru ilimlerini okuyup ilim babında derece alacakları yerde, bunlara lüzum görmediler. Bununla da kalmadılar, ,,İnsan bilmediğinin düşmanıdır!” kabilinden ilme de ulemaya da düşman oldular.

   Bu kötü durum sürüp giderken, bunların içerisinden mezhepsizler töredi, bunların içerisinden mealciler töredi, bunların içinden kavramcılar töredi ve hatta bunların içinden tefsirciler ve müctehidler töredi. Neden? Çünkü, vadiyi boş bulan tilki, kendini vali ilân eder de bizim ucuz kahramanlar kendilerini müctehid ilân etmezler mi, müfessir ilân etmezler mi? Ve hatta aralarında iş bölümü yaparak kimi falan surenin ahlakî yapısını, kimisi filan surenin sosyal yapısını, bir başkası da bir başka surenin iktisadî yapısını tetkik ve tahkik ederek külliyeler meydana getiremezler mi? Ve dolayısıyla bunlardan her biri birer alim (!) ve allâme (!) olur çıkarlar. Hatta bunların içinden, cehaletin verdiği cüretle daha da ileri gidenler olur. Hem de o kadar ileri giderler ki, başlarından büyük sözler söylerler ve derler ki: ,,Biz Ehl-i Sünnet’in âlimlerini de, kaynaklarını da yargılayacağız, sorgulayacağız!” Aman Ya Rabb’i, ne günlere kaldık!.. Cehalet ne kötü şeymiş!.. İlim kaçkınlarına da cihad kaçkınlarına da artık ,,Dur!” demenin zamanı gelmedi mi?!.

   BEYLER! NEREYE GİDİYORSUNUZ?

   İlimsiz ne tefsir yapılır ne de dervişlik!.. Eskiler çok yerinde söylemişler ve demişler ki; ,,Yarım molla dinden, yarım hekim candan eder!” Bunlar ise ne yarım, ne de dörtte bir!.. Gene atalarımız söylememiş mi? ,,Cahilin sofusu şeytanın maskarasıdır!”

   0 halde ne siz medreseden geçmeden tefsir erbabı olabilirsiniz ne de siz tekke erbabı olabilirsiniz!.. Biriniz insanları dinden edersiniz, biriniz de şeytanlara maskara olursunuz ve bu, sizlere çok pahalıya mal olur. Dünyada rezil, ahirette zelil olursunuz! Geliniz bu babda İmam-ı Suyuti’yi dinleyelim:

   ,,Tefsir için gerekli ilimler:

   1- Lügat ilmi:

   Vaz’i hasebiyle müfret lafızların şerh ve medlulleri ancak bu ilim sayesinde bilinir. Mücahid şöyle der: ,,Allah ve ahirete iman eden kimse için helal olmaz ki, Arap lügatını bilmeden Allah’ın kitabı hakkında söz söylesin!”

   2- Nahiv ilmi:

   Nahiv ilmini bilmeyen, cümlede yer alan kelimelerin i’rabını ve dolayısıyla görevini bilemez, yanlış mana verir...

   3- Sarf İlmi:

   Kelimelerin menşe ve yapıları, (yani i’lal, idğam, kalb ve hazif gibi halleri) ancak bu ilmi tahsil etmek suretiyle elde edilir. İştikak ilmi de bu babdan olup daha çok kelimenin hangi maddeden geldiğini ortaya koyar. Mesela: Mesih kelimesinin aslı ,,seyahat” mıdır yoksa mesih kökünden midir?

   4- Belağat ilmi (Meânî, Beyan ve Bed’i ilimleri): Çünkü ancak bu ilimlerle; ifade yönünden terkiblerin özellikleri, delaletin vuzuh ve hafi oluşları yönünden özellikleri, kelamı tahsin yönünden hususiyetleri ortaya çıkar.

   5- Usulü’d-Din:

   İtikadı ilgilendiren ayetlerin te’vil ve tefsiri ancak bu ilimle ortaya çıkar ve açıklık kazanır.

   6- Usul-i Fıkıh ilmi: Ayetlerin çeşitli yönleriyle hükümlere delaletleri bu ilmin verdiği ölçülere göre kendini gösterir.

   7- Esbab-ı Nüzul: Hedefi mâlum;

   8- Nasih ve Mensuh;

   9-  Fıkıh;

  10-  Mücmel ve mübhemi beyan eden hadisler;

  11Kıraet ilmi: Kıraet vecihlerinin farklılığı, mananın farklılığına delalet eder.

   12-  Mevhibe ilmi:

   Bu ilmi, Allahü Teala, ilmiyle amel eden âlimlere lütfeder. ,,Kim bildiği ile amel ederse, Allah ona bilmediklerini de bildirir!” mealindeki hadis-i şerif buna işarettir.

   İmam-ı Suyuti bu ilimleri kaydettikten sonra diyor ki:

   ,,İbn-i Ebiddünya diyor ki: Kur’an ilimleri ve bu ilimlerden istinbat edilenler, sahili olmayan bir denizdir. Bu ilimler birer alet ilmidir. Bunları tahsil etmeden kimse müfessir olamaz. Bunlarsız, Kur’an’ı tefsire kalkışırsa kendisinden yasak edilen fikre dayanmıştır.”

   ,,Bir kimse Kur’an üzerinde kendi reyile konuşursa isabet etse de o hata etmiştir.” (Ebu Davud, Tirmizi, Neseî)

   ,,İlimsiz Kur’an hakkında yorum yaparsa, o ateşte yerini hazırlasın.” (Ebu Davud)

   İşte İmam-ı Suyutî’nin ,,El-İtkan” isimli ,,Usul-i Tefsir” kitabından mevzumuzla alakalı aktarmalar yaptık. Şimdi günümüzün manzarasına baktığımızda görüyoruz ki, yukarıda zikri geçen ilimleri tahsil etmiş olmak şöyle dursun, belki de isimlerini dahi ilk defa duyan kişilerden bir kısmı, tefsir okutmaya hem de kavram ismi altında tefsir okutmaya kalkıyor veya yine bu ilimlerin isimlerini duyması bir tarafa, ,,Nasara, yensuru” dememiş kişilerin de böylelerinden ne isim altında olursa olsun, tefsir okumaya çalışıyor. Bu hal kötü niyyetin bir eseri değilse, büyük bir cehaletin ifadesidir. Bunun başka türlü bir izahı yoktur...

   Böylelerine halisâne tavsiye ve tebliğimiz odur ki, ya zikredilen ilimleri tahsil etsinler ve bu sayede yapılan tahlil ve tefsirleri rahatça anlama fırsatını bulsunlar. (Tabirimize dikkat edilsin: İctihad yapsınlar, ahkâm çıkarsınlar, mefhum ve kavramlardan söz etsinler demiyorum, ,,Yapılan tefsir ve yorumları kolayca ve rahatça anlasınlar!..“ diyorum.) Ya da ayet ve hadis meallerini ve bunların tefsir ve şerhlerini sadece bir fikir edinmek için okusunlar, okuyabilirler...

   Bu bahsi bir hadis-i şerif’in mealiyle bitirelim: ,,Allah, insanların (göğüslerinden) ilmi çekip almaz. Lâkin âlimleri almak suretiyle alır. (Ortada) âlim kalmayınca, insanlar cahilleri başa geçirirler. Onlar da kendilerine sorulanlar hakkında ilimsiz fetva verirler. Hem kendileri delalete düşerler hem de başkalarını delatete düşürürler (yani hem dall hem mudil olurlar).” (İbn-i Mace, Mukaddime: 8, Abdullah b. Amr b. El-Ass’tan)

  Cemaleddin Hocaoğlu (Kaplan) {R.A}