İKİNCİ KISIM

 

KÂFİR, MÜRTED VE ZINDIKLAR HAKKINDAKİ

HÜKÜMLER

 

   Rubûbiyyeyi inkâr eden Muattile, vahdaniyyeti inkâr eden Veseniye, Allah'tan başkasına ibadet edilebileceğini iddia eden İttihadiyye, Allah ile beraber başka bir şeye ibadet etmenin mümkün olduğunu savunan Hulûliyye kâfirdir.

   Ulûhiyyeti inkâr eden Dehrîler [112], hayrı yaratan bir ilâh, şerri de yaratan bir ilâh olmak üzere iki ilâh [113] kabul eden Dîsânîler ve Manîler, aynı görüşe sahib olan Sâbiî'ler, Hıristiyanlar ve Mecûsîler de kâfirdir. Karmatîler [114], Bâtınîler, Tenâsuha inananlar, Hulûlü kabul edenler de kâfirdirler. Râfızîlerden Cenahîler [115], Allah'ın birliğini ve ulûhiyyetini itiraf edip, «Allah kadîm değildir, diri değildir, hadistir ve şekillenmiştir» diyen Hişâmîler de küfürdedirler.

   Allah'a çocuk ve arkadaş isnad edenler, Allah'ı bir şeyden doğmuş veya meydana gelmiş olarak kabul eden Hıristiyan ve Yahudiler de kâfirdirler.

   Ezelde Allah ile beraber kadim olan bir şeyin olduğunu ve Allah'tan başka, kâinatın sânii ve müdebbiri olduğunu iddia edenler icma ile kâfirdirler. İki ilâh olduğunu iddia eden filozoflar, müneccimler, varlıkların yaratılmasında ve tedbirinde tabiatın tesiri vardır diyen tabiatçiler de kâfirdir.

   «Allah ile oturulur, O'nun yanına çıkılır, konuşulur ve Allah bazı kimselere hulul eder» diyen bazı mutasavvıflar, Bâtınîler, Karmatîler ve Hıristiyanlar da kâfirdir.

   Kâinatın kadîm veya bakî olduğunu söyleyen veyahut da bu hususlarda şüpheye düşen bazı felsefeciler de kâfirdir.

   «Ruhlar, bir kimseden diğer bir kimseye devamlı bir intikal halindedir. Ruhların nimet veya işkence içinde olmaları, onların unsurlarının iyi veya kötü olmasına bağlıdır» diyenler kâfirdir.

   Topyekûn Nübüvveti, sadece bizim Peygamberimizin nübüvvetini veya başka peygamberlerden birinin nübüvvetini inkâr eden, Berahimîler [116], Yahudiler, Hıristiyanlardan Arûsîler, Gurabîler (bunlar Hz. Ali'nin peygamber olduğunu iddia eden Rafizîlerdendir),  Muattilîler, Karmatîler, İsmâilîler, A'birîler ve A'bîdîler  (Ubeydi) de kâfirdirler.

   Allah'ın birliğini ve peygamberin hak olduğunu kabul edip, peygamberlerin getirdiği şeylerde yalan olabileceğini iddia eden filozoflar, bazı sapık mutasavvıflar ve İbahiyeciler [117] İcmâ ile kâfirdirler.

   Bizim Peygamberimize (s.a.v.), tebliğ ettiği şeylerde yalan isnad etmek, Peygamberimizi (s.a.v.) doğrulamakta şüpheye düşmek, ona sövmek, «dini tebliğ etmedi» demek ve hafife almak gibi şeylerden birini yapan kâfirdir.

   Bir kimse peygamberlerden herhangi birine yukarda zikr edilen hususları isnad etse, yine kâfir olur. Hayvanların da peygamberi [118] vardır diyen hakimlerin yolundan gidenler de kâfirdir. İman esaslarını kabul ettiği halde, bizim Peygamberimiz için «siyah» derse veya «soyulmadan (temizliği yapılmadan) gömüldü» derse kâfirdir. «Mekke'de cereyan eden hadiselerin aslı yoktur, o Kureyşli değildir» diyen de kâfirdir. Peygamberimiz (s.a.v.) ile beraber başka peygamber olabilir veya kendisinden sonra peygamber gelebilir diyen İseviyye [119] mensupları da kâfirdir.

   İmam, nübüvvette ve hüccet hususunda Resûlullah'm yerine geçer diyen Haramiler, Râfızîler, Bezîgîler, Beyânîler, Beziğ ve Beyan ismindeki şahıslara peygamber diyen kâfirdir. Peygamberlik iddia eden veya kalbin temizlenmesi ile peygamberlik mertebesine ulaşılır diyen filozoflar, haddi tecavüz eden sofiler ve bunlardan bana vahiy geliyor, gidip meyve yiyorum ve hurilerle kucaklaşıyorum diyenler kâfirdir. [120]

   Cennet, Cehennem, haşir, neşir, sevab ve ceza bize zahir olmayan gizli bir mâna ve ruhanî bir lezzettirler diyen Hıristiyanlar, filozoflar, Bâtınîler ve bazı sofiler de kâfirdir. Ancak kâfirden sudûr [121] edebileceği hususunda, müslümanların ittifak ettikleri bütün fiilleri yapanlar kâfirdirler. Mekke [122], Beytullah, Mescid-i Haram ve Haccın rükünlerini inkâr edenler de kafirdirler. Kat'î icmaı [123] ve günahı hafife alanlar, Allah'ın mekrinden emin ve rahmetinden ümid kesenler de kâfirdir.

 

------------------------------------------------------------ŞERH KISMI-------------------------------------------------------------

   [112] Dehrîler hakkında, Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulmaktadır: «Dediler ki: «Bu (hayat) dünya hayatımızdan başka (bir şey) değildir. Ölüyoruz, yaşıyoruz. Bizi o sürekli zamandan, başkası helak etmez.» Halbuki onların buna dair de hiçbir bilgisi yoktur.   Onlar (başka değil) sâde (öyle) sanıyorlar.»   (Câsiye: 24)

   Dehrîler Allah'ın, her şeyde, yegâne tasarruf sahibi olduğuna inanmazlar.

 

   [113] İki ilâh kabul edenler:

  1 -Mâniyye: Bunun kurucusu Mâni isminde bir zındıktır. Peygamber olduğunu iddia etmiştir. Erdeşir zamanında yaşamıştır. Bu mezhebe göre, kâinat iki esas üzerine kâimdir.

   a) Nur.

   b) Zulmet.

   a) Nur, hayrı yaratır.  

   b) Zulmet, şerri yaratır.

   2 -Sâbiî'ler: Bunlar yahudi ve hıristiyanlardan ayrılmış bir gruptur. Meleklere ibadet ederler. Meleklerin bu âlemde müessir olduğuna inanırlar. Hz. Nuh'un (a.s.) dininde olduklarını zannederler.

   3 -Nasraniler, yâni hıristiyanlar ki bunlar üç gruptur. Nâsût ile Lâhüt'un yâni insan ile Allah'ın imtizaç ettiğine, karıştığına inanırlar. Onlara göre bu karışma içki ile suyun karışması gibidir.

   4 -Mecûsîler: iki yaratıcı olduğuna inanırlar:

   a) Yezdan, bu, hayrı yaratandır.

   b) Ehrimen (şeytan), bu da şerri yaratandır. Bunlar ateşe taparlar.

 

   [114] Karmatîler: Karmat bir köy  ismidir. Liderleri Hamadan bu köydendir. İsmail b. Ca'feru's-Sâdık'ın imam olduğunu iddia ettikleri içindir ki İsmâiliyye mezhebindendirler.

   Bâtınîler, Vücûdîler, Nasirîler. Bunlar Allah'a veled isnad eder ve tenasühü kabul ederler.

   Bâtınîler, Kur'an-ı Keim'in zahirini almadıkları için kendilerine bu isim verilmiştir. Bunlara göre Kur'an-ı Kerim'in zahiri tekliflerle dolu bir işkencedir. Kur'an-ı Kerim'in bâtını ise bu tekliflerin terkini gerektirir. Bunlara göre, Kur'an-ı Kerim'in zahiri ile batını, bir meyvenin kabuğu ile içi gibidir.

 

   [115] Cenâhîler: Bunlar Abdullah b. Ma'viye b. Abdullah b. Ca'fer'in yolundan gidenlerdir. Bunlar, ruhların tenasühünü iddia ederler. Allah'ın ruhunun sırası ile Hz. Âdem, Hz. Şit (a.s.) ve diğer peygamberlere, sonra Hz. Ali'nin çocuklarına ve nihayet liderleri Abdullah b. Ma'viye'ye intihaline inanırlar. Bunlar, peşinden gittikleri imamlarının İsfahan'da bir dağda olduğuna ve bir gün ineceğine inanırlar. Bunlara göre kıyamet yoktur, haram olan şeylerin hepsi helaldir.

   Aliyyu'l-Karî'nin, «Şifâ-i Şerif Şerhi'nden» alınmıştır.

   Hişâmiyye: Bunlar, Hişâm b. Hakem ve Hişâm b. Salim'in ashabıdır. Bunlara göre Allah ceseddir. Bu cesedin bir tarafı beyaz bir gümüş parçası gibi parlar. Oturur, kalkar, diğer cisimlere benzer. Kendinden doğan bir ışıkla yerin altındakini dahi bilir. Ve buna benzer saçmalıklar.

   Bütün bunlar şu ayet-i celîle ile reddedilmektedir: «Onun (Benzeri olmak şöyle dursun) benzeri gibisi (dahi) yoktur. O, hakkı ile işiten, kemâli ile görendir.» (Şûrâ: 11)

 

   [116] Berahimîler: Hindistan'da bulunan bir kavimdir. Allah üzerine peygamber göndermek caiz değildir derler.

   Arûsiyye: Abdullah b. İdris'e tâbi olan bir gruptur. Kendilerine gönderilen peygamberi katl etmişlerdir.

   Gurâbiler: Bunlar, Hz. Ali ile Peygamberimizin (s.a.v.), iki karganın birbirine benzeyişi gibi benzediklerini, bu yüzden Cebrail'in (as.) vahyi, şaşırarak Hz, Peygamber’e getirdiğini iddia ettiklerinden dolayı bunlara „Gurâbî“ denmiştir. Bu büyük bir yalandır. Hz. Ali ile Peygamberimiz arasında en ufak bir benzerlik olmadığı müdelleldir.

   Mu'attıle: Kâinat başıboştur, Yaratıcısı yoktur, derler.

   Anberiyye: Abdullah b. Hasan el-Anberi'ye mensup olanların meydana getirdikleri fırkadır. Bu adam Basra kadılığı yapmıştır. Bunlar akideye ve akla taalluk eden meselelerde taklid caizdir, derler.

   Ubeydîler: Ubeyd b. Kaddah isminde bir yahudi tarafından ihdas edilmiştir.

   İbâhiyeye mensup olanlar, insanın hiçbir şeyle mükellef olmadığını savunurlar.

   «Mevakıf», «Mekasıd». «Şifâu's-Şerif şerhi» isimli eserlerden alınmıştır.

 

   [117] Ehl-i Sünnete tâbi olmayan câhil sofular şöyle demektedirler: Peygamberin (s.a.v.) haber verdiği Cennet, Cehennem, haşir, neşir gibi olmuş ve olacak şeyler, lâfzının iktiza ettiği mânada değildir, insanlara, kolayca anlasınlar diye bu şekilde hitap edilmiştir. Bunların bu sözleri, Peygamberin (s.a.v.) getirdiği şeylerden şüphe etmek ve şeriatın tamamını iptal etmek mânasını ifade, etmektedir.

   Bu gibi câhil sofuların şerrinden Allah’a sığınırız...

 

   [118] Bazı felsefecilerin, yolundan gidenlere göre, maymun, domuz, kurt, kuş ve su hayvanları gibi yaratıklara kendi cinslerinden peygamber gelebilir. Delilleri şu âyet-i celiledir: «...Hiçbir ümmet müstesna olmamak üzere içinde (azabdan) bir korkutucu (peygamber gelip) geçmiştir.» (Fâtır: 24) Bunlara göre, bu âyet-i celiledeki ümmetten maksat bütün yaratıklardır.

   Halbuki, peygamberlerin sadece insanlardan gönderildiğini beyan eden sarih âyet-i celile vardır. Bu husus ile ilgili âyet-i celile şöyledir: «Biz senden evvel de kendilerine vahy ettiğimiz erkeklerden başkasını (peygamber olarak) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız ehl-i zikre sorun.» (Enbiyâ: 7)

 

   [119] İsevîlerin lideri, İsa b. İshak b. Ya'kub'dur. Mansur'un halifeliği zamanında yaşamış bir yahudidir. Peygamberimizin (s.a.v.) yalnız Araplara peygamber olarak gönderildiğini iddia etmiştir. 

 

   [120] Bunların hepsi kafirdir. Zira Peygamberimizin (S.M.V.) son peygamber olduğunu ve bütün insanlara peygamber olarak gönderildiğini inkâr ederler.

 

   [121] Allah'ın sıfatlarından birini inkâr eden icmâ ile kâfirdir. Fakat Allah'a vasıf isnad eder de sıfatı yoktur derse, bu hususta ihtilaf vardır. Bunlara kâfirdir demekten, dememek yeğdir.

 

   [122] Bir kimse hac farzdır, kıbleye yönelmek farzdır, fakat bu kıble ve hac makamı Mekke mi, Mescid-i Haram mı, yoksa başka bir yer mi? Orasını bilmiyorum derse, kâfir olduğunda şüphe yoktur.  «Şifa-i Şerif»  şerhinden alınmıştır.

 

   [123] Fıkıh ve Kelâm âlimlerinden bir çoğu, şartları tamam olmuş bir icmâın dışına çıkanların kâfir olduğunda birleşmiştir. Delilleri şu âyet-i celiledir: «Kim kendisine doğru yol besbelli olduktan sonra Peygambere muhalefet eder, mü'minlerin yolundan başkasına uyup giderse, onu döndüğü o yolda bırakırız. (Fakat âhirette de) kendisini Cehenneme koyarız, O ne kötü bir yerdir.» (Nisa: 115)

    Delillerinden biri de şu hadis-i şeriftir: «Bir kimse bir karış cemaate muhalefet ederse İslâmın ipi boynundan çözülmüş olur.»

   İcmadan ayrılanların tekfirine muhalefet edenler olduğu gibi çekimser kalanlar da olmuştur.

  Devam