www.hicretonline.com                                      Elfaz-ı Küfür

 

 

 

ÖNSÖZ

Elfaz-ı küfür, itikad ve amellerin kemâl bulması gerçekten mühim meselelerdendir. Bu meselelerin derin bir araştırma yaparak gayeye uygun bir şekilde öğretilmesi için her türlü ihtimamın gösterilmesi, elbette terkine imkân olmayan bir vecibedir.
 

Bir insan, iman ve küfrün ne olduğunu bilmezse, hidâyet, dalâlet ve ilhâdın da ne olduğunu kavrayamaz. Kelime-i Tevhidin alışkanlık icabı söylenişi, insanı ancak icmâlî imana götürür. Bu inanışla da tafsîle, tahkike ve ilme varılamaz.
 

Elfâz-ı küfrün ifade edilmesi de, inançların fesadına, fikirlerin bozulmasına yol açarak, insanı irtidat bataklığına sürükler. Böyle bir belâya duçar olan kimse bin yıl oruç tutup namaz kılsa ve diğer bütün ibadetleri de ifa etse, asla faydasını göremez. Onun yeri Cehennemdir. Hususiyle isyan, ifsad ve cehâlet denizinin taştığı, yeryüzünün her yerinde Hakkı inkâr cereyanlarının yayıldığı, azgınlığın, içi çürük dışı yaldızlı güzelliklerin ve bid'atlerin mahir eller tarafından süslenerek sunulduğu, böylesine çetin bir zamanda imanı kurtarmak kolay değildir.
 

Bu müstesna isi yaparak, iman hususunda kesin bir bilgiye sahip olan kimseler ne kadar azdır. Dilini küfre götüren sözlerden korumak ve ihsan mertebesine; Allah'ı (c.c.) görür gibi iman ve ibadet etme derecesine ulaşmak sureti ile, imanın hakikatine varmaya muvaffak olanlar ne kadar bahtiyardır. Hakka boyun eğmek, yakîne ulaşmak ve marifet nurunun tahakkuk etmesi gibi ruhen yükselmenin ifadesi olan halleri yaşayanlar, elbette vazifelerini bihakkın ifa etmenin lezzetini duyan kimselerdir.
 

Günümüzün aklı başında insanları tek bir şeyle    meşgul olmaya mecburdurlar. O da, insanın ruhunu, Cehennemde ebediyyen    kalmak gibi bir felâketten kurtarıp, kullarına sayısız nimetler bahşeden Allah'ın rahmetine kavuşturmak İçin olanca güçleri ile çalışmaktır.
 

Bu da ancak İman Ahlâk ve Muamelât sisteminin tesiriyle mümkündür. Bu üç unsur, marifetin sebepleridir.
 

Ey merhamet sahibi olan Allah'ım! Hakkı kabul etmek niyeti ile kitabımı okuyup, tetkik eden, irfan, (3) iz'an ve insaf erbabının imanı ile beraber benim imanımı da koru. Seni kemali ile tanımak ve vuslatına nail olmak için bize lütuf ve merhametinle kolaylıklar ihsan eyle...

 

(3) Allah'ı (c.c.) ve Allah'ın sıfatlarını bilmek, ilimlerin en yücesi, en büyüğü, en faydalısı, en mükemmeli, en şereflisi, en parlağı, ruha en fazla tesir edenidir. Akl-ı selim sahibi bir müslümana evleviyetle bu ilmi tahsil etmek farzdır. Bu ilim, bütün ilimlerin aslı, herşeyin ,özü, bütün saadetlerin kaynağı, her güzel hasletin başlangıcı, dünya ve âhiret saadetinin esasıdır. Bu ilmi iyi bilen bir insan, itikadını şüphenin karanlığından, şeytanın ve nefsin hilelerinden kurtarmış olur. İnsan, bu ilimle iyi kimseler zümresine ilhak olur, imanı kuvvet bulur, yakîn nuruna nail olur. İşte bunun içindir ki bu ilmi, Peygamber (s.a.v.) ilmin başı olarak vasf etmiştir. Bu ilmi, aklî ve naklî delilleri ile bilemeyen bir kimsenin taklide başvurmaktan başka çaresi yoktur. Taklid, Mâtüridî mezhebine göre caizdir.
 

Mutezile ulemasına göre tahlid câiz değildir. Hatta Ebu Hâşim, taklid edenin kâfir olacağını söylemiştir. Şüphesiz ki doğru olan bizim mezhebimizin görüşüdür. Bununla beraber taklid yapan kimse günahkârdır.
 

Peygamberimizden (s.a.v.) şöyle bir hadis-i şerifin rivayet olunduğu ileri sürülmüştür: "İhtiyarların dinini tahlid edin." Halbuki bu, hadis-i şerif değildir, Süfyân-ı Sevrî'nin sözüdür. Hadise şundan ibarettir: Mutezile mezhebinden bir grup, taklid erbabının makamının Cennet ile Cehennem arasında bir yerda olduğunu iddia etmiştir. Bunun üzerine yaşlı bir kadın onlara itiraz ederek şu âyet-i celileyi okumuş: "O (Allah) sizi yaratandır. Böyle iken kiminiz, kâfir (oluyor), kiminiz mü'min. Allah ne yaparsanız hakkıyle bilendir." (Tegâbun sûresi, 2) Hakikat bundan ibarettir demiştir. Bunu duyan Süfyân-ı Sevrî: "İhtiyarların dinini (itikadını) taklid edin" demiştir.

Müellif

 Ahmed Ziyâuddin Gümüşhanevî