Peygamberlere taalluk eden küfür lâfız1arı


   «Bezzâziyye» kitabında şöyle vârid olmuştur: Peygamberin Allah’ın emir ve nehiylerini bildiren bir kimse olduğunu öğrendikten [138] sonra, onların her getirdiğini tasdik edip, iman etmek vâcibdir.

   Bizim Peygamberimize iman etmek demek şu demektir: Onun peygamberlerin sonuncusu olduğuna, şeriatının Kıyamete kadar bâkî kalacağına iman etmektir. Peygamberin (s a v) peygamber olduğuna inandığı halde, onun peygamberlerin sonuncusu olduğuna inanmayan mü’min sayılmaz [139] «Fusûlil’l-İmadî» kitabında da şoyle denmiştir. Bir kimse peygamberlerin bazılarına inanmaz, peygamberlerden birini ayıplar veya sünnetinden birini beğenmezse kâfir olur.

   Peygambere söven kâfirdir [140]. Yusuf (a.s.) ve diğer bazı peygamberlere zina ve fuhuş isnad eden kâfir olur.

   Bİr kimse herhangi bir peygamber hakkında, peygamberlikten önce de sonra da o asî oldu derse kâfir olur. Bu görüşte olanlar nassı reddetmiş olurlar.

   Âdem (a.s.), peygamber midir, değil midir sualine bilmiyorum diyen kimse kâfirdir.

   Filan eğer peygamberse ben ona inanmıyorum diyen kâfir olur. Ekseri kitaplar da vârid olan görüş budur. «Kınye» buna muhalefet etmiştir.

Bir kimse, filan adam peygamber olsa, ben onun emirlerini yerine getirmem derse kâfir olmaz.

   Hızır (a.s.) ile Zülkifl'in (a.s.) peygamberliğini inkâr eden kimse kâfir olmaz. Zira bunların peygamber olduğu hususunda icmâ vaki olmamıştır.

   Peygamberlerin dediği doğru ise kurtulduk diyen kâfir olur.

   Ben resulüm diyen kâfirdir.

   Peygamberlik taslayan bir kimseden mucize taleb etmek küfürdür. Müteahhirin âlimleri, mucize taleb etmekten Kasıt onu rahatsız ve rezil etmek ise mahzuru yoktur demişlerdir.

   Bir kimse Peygamber Efendimizin saçından bahsederken «saçcık» der ve bununla ona hakaret kasd ederse kâfirdir. Kasdı ta'zim ise mahzur yoktur.

   Peygamberimiz (s.a.v.) hakkında insan mıdır, cinmidir bilmiyorum diyen kâfirdir.

   Bir kimse Resûlullah'ın (s.a.v.) sünnetini hadîs-i şeriflerden birini hafife alır veya mütevatir hadislerden birini reddeder veya ben böylelerini çok işittim diye istihza ederse kâfirdir.

   İsmi Muhammed veya lakabı Ebulkasım olan bir kimseye Peygamberi (s.a.v.) hatırlayarak söven kimse kâfirdir.

   Bir kimse, Peygamber (s.a.v.), bir saat deli oldu derse kâfir olur, bayıldı derse olmaz.

   Bir kimse Peygamber (s.a.v.) kabağı severdi der de, bir başkası da ben sevmiyorum [141] derse, sevmiyorum diyen kâfir olur. Bazılarına
göre bununla Resûlullah'a (s.a.v.) ihanet kastederse kâfirdir. Niyeti böyle değilse kâfir olmaz.

   Bir kimse Âdem (a.s.) Cennette buğday yemeseydi, böyle olmazdık derse küfründe ihtilâf vardır. Fakat eşkiya olmazdık derse kâfirdir,

   «Bezzâziyye» de şöyle vârid olmuştur: Bir kimse, Hz. Âdem elbise dokurdu der de, bir başkası da, istihza ederek, öyle ise biz elbise dokuyucunun çocuklarıyız şeklinde ona mukabelede bulunursa kâfir olur.

   Benim seninle karşılaşmam, Azrail (a.s.) ile karşılaşmam gibidir diyen kimsenin kasdi, ölümü kerih görmekse kâfir değil, maksadı Melekü'l-mevti kerih görmekse kâfirdir.

    Meleklerden birini ayıplar veya hafife [142] alırsa veyahut da Azrail (a.s.) filanın canını yanlışlıkla aldı diyen kimse kâfirdir.

   Bir kimse diğerine, başını traş et, tırnaklarını kes, zira bu sünnettir der de, diğeri sünnet de olsa yapmıyorum derse kâfirdir. Çünkü burada niyeti inkârdır. Diğer sünnetler için de durum aynıdır, özellikle misvak gibi tevatür yolu ile sabit olan ve bilinen sünnetler...

   Bir kimse, bilmiyorum Resûlullah (s.a.v.) kabirde mü'min midir, kâfir midir veya Peygamberin gönderilmesi nimetlerin en büyüğü olduğu halde, bizim için nimet değildir derse kâfirdir.

   Hz. Âişe'ye iftira eden, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'in [143] sahabeliğini ve halifeliğini kabul etmeyen kimse de kâfirdir.

   Resûlullah'a (s.a.v.) söven [144] ne azab görür ve ne de kâfirdir diyen kimse kâfirdir.

    Bir kimse Resûlullah'ın (s.a.v.) azalarından birini istihza yolu ile küçültürse kâfir olur.

   Peygamberlerden birine düşmanlık kasdı ile keşke peygamber olmasaydı diyen kimse kâfirdir.

   Resûlullah'ı (s.a.v.) kastederek Ebu'l-Kasım'a Allah rahmet etsin diyen kâfirdir.

   İyi bir adama, o peygamberdir veya peygamberden hayırlıdır veyahut da filân veli peygamberden hayırlıdır diyen kimse kâfirdir. Filân peygamber gibidir diyen kimse kâfir olmaz.

   Peygamberimizin sözünden bahsederken, şu adam şöyle-şöyle diyor diyen kimse kâfirdir.

   Bir kimse bir başkası için, filân peygamber de olsa ondan hakkımı alırım der de, gerçekten o adamda hakkı varsa kâfir olmaz. Fakat yoksa kâfir olur.

   Bir adam Farsça olarak ben peygamberim derse kâfir olur.

   Bir kimse hafife alarak Peygamberimizin tırnakları uzun ve elbisesi eski idi derse kâfir olur.

   Bir kimse bir başkasına, koltuk altını temizle, bıyıklarını kırp, çünkü bunlar sünnettir der de, diğeri yapmıyorum diyerek inkâr ederse kâfirdir.

   Bir kimse bir başkasına, Resûlullah (s.a.v.) «Benim kabrimle minberimin arası Cennet bahçelerinden bir bahçedir» buyurmuştur der de, diğeri, istihfaf ederek, ben orada hasırla minberden başka bir şey görmüyorum derse kâfir olur.

   Küçük görerek peygamberler fakirdi diyen kimse kâfirdir. Onların fakirlikleri ihtiyarî idi [145]. Yâni Allah'tan zengin olmayı istememişlerdi.

   Her ma'siyet küfürdür, peygamberler de ma'siyette bulunur diyen kimse kâfirdir.

   Bir kimse: «Çi bekâr âyed sünneti şânihi: Sünnet ne işe yarar» dese kâfir olur.

   Bir kimse karısına «Mera sîm nîst: Param yoktur» dediğinde karısı «Yalan söylüyorsun» dese ve adam da: «Mera sîm nîst: Param yoktur, diye peygamberleri, ve melekleri şahid göstersem, onları tasdik etmezsin» dese, kadın da «Evet!» dese kâfir olur.

   Bir kadınla bir erkek şâhidleri olmadığı halde birbiriyle nikâhlansalar ve «Hudây râ ve Resul râ güvâh kerdem: Allah ve Peygamberini şahid tutarım» veya «Hudây râ ve feriştegân râ güvâh kerdem: Allah ve meleklerini şahid tutarım» deseler kâfir olurlar.

   Bir kimse filân peygamber olsa ona iman ederdim derse kâfirdir.

   Bir adam mahkemeye bir şahid getirse, dâvâlı da, bu şahidin sehadeti kabul olsa idi, peygamberin şehadeti de kabul olurdu derse kâfir olur. Eğer maksadı Peygambere (s.a.v.) hakaret değil de, sadece bir kişinin şehadetinin dinen geçerli olmadığını izah etmek ise kâfir olmaz.

 

-----------------------------------------------------------------ŞERH KISMI--------------------------------------------------------------

   [138] «Eşbah» isimli kitapta şöyle vârid olmuştur: Peygambere (s. a. v) iman ederken, babasının ismini bilmek şart değildir. Kendi ismini bilmek kâfidir.

   [139] Kadi Ebu'l-Fadl şöyle demiştir: Resûlullah'a (s.a.v) küfredenin katli icmâ ile vâcibdir. Bu husustaki âyet-i celile şöyledır: «Hakikat, Allah ve Resûlüne ezâ edenler (yok mu) Allah onları dünyada da âhirette de rahmetinden koğmuş, onlara horlayıcı bir azab da hazırlamıştır.» (Ahzab: 57)

   Resûlullah' a (s.a.v) ta'riz de haramdır. Şu âyet-i celile buna işaret etmektedir: «Ey iman edenler, «Râinâ» demeyin, «Unzürna» deyin, (söze iyi) kulak verin. Kâfirler için, çok acıklı bir azab vardır» (Bakara: 104)

   Yahudiler «Râinâ» demek sureti ile Peygamberimıze ta’rizde bulunuyorlardı. Allah müslümanları onlara benzemekten nehyetmiştir. Allah mülümanları bundan menetmek sureti ile kâfirlerin daha ileri gitmelerine mani olmayi murad etmiştir. Peygamberimiz (s.a.v) «Çocuklarınıza, isim olarak ismimi verin, fakat künyemi vermeyin» buyurmuşlardır. Bu hadls-i şerîf, şu hâdise sebebi ile söylenmiştir; Bir gün bir adam «ya Eba'l-Kasım- diye seslendiğinde Resûlullah icabet etmiş, bunun üzerine o adam sana demedim, başkasına seslendim demiştir. Münafikların bu hâdiseyi örnek alarak Resûlullah'ı rahatsız etmelerini önlemek için de, müslüman çocuklarının kendi künyesi ile isimlendirilmelerine izin verilmemiştir. Cumhûr-ı ulemâ bu yasağın Resûlullah'ın (s.a.v.) hayatı ile mukayyed olduğunu, vefatından sonra, yâni sebep ortadan kalktığı için künyesinin isim olarak verilebileceğini söylemişlerdir. Fakat, Resûlullah'ı künyesi ile çağırma yasağı ebedidir. Bu husus ile ilgili âyet-i celile şöyledir: «... Peygamberi, kendi aranızda birbirinizi çağırdığınız gibi çağırmayın...» (Nur: 63) Bir müslüman, Resûlullah'a (s.a.v.) hitap etmek istediğinde «ya Resûlallah», «yâ Nebiyyallah» gibi ifadelerle hitap etmelidir.

   Enes (r.a.) Peygamberimizden şöyle bir hadis-i şerif rivayet etmiştir: «Çocuklarınıza Muhammed ismini takıp, sonra lanetliyor musunuz?» Bu hadis-i şerife göre, bir kimse çocuğuna Resûlullah'ın ismini koyar da o isme hürmet etmezse, bu ismin konması mekruhtur. Bu ismi, o isme hürmet edecek olanlar, çocuklarına koymalıdırlar. Hz. Ömer (r.a.), bir gün Muhammed isminde birisine, bir başkasının, Allah, seni dilediği gibi yapsın dediğini duyunca, Hz. Ömer kardeşinin oğlu Muhammed b. Zeyd'e, seni bundan, sonra hayatım boyunca Muhammed ismi ile çağırmayacağım dedi ve ismini Abdurrahman olarak değiştirdi. Daha sonra da Kûfe ehline bir mektup yazarak, bundan sonra hiç kimse çocuğuna Muhammed ismini takmasın diye emretti. Doğru olan Muhammed ismini takmanın caiz olduğudur. Nitekim Ashab-ı Kiramdan pek çoğu bu ismi çocuklarına vermişlerdir.

   [140] Tevbe eden kafirin tevbesi dünya ve ahirette makbuldür. Sadece Peygamberimize (s.a.v.) küfredenin, sövenin tevbesi ebediyyen makbul değildir. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'e sövenin katli vâcibdir. Ancak tevbe edip İslama dönerse, tevbesinin kabul olup olmayacağı meselesi vardır. «Sadru'ş-Şehid», »Ebu'l-Leys» ve «Ebu Nasr» tevbesi kabul olmaz demişlerdir. Fetva da bunun üzerinedir. Sihirbazın tevbesi de kabul olmaz. Tevbesi kabul edilmeden öldürülür. Kendiliğinden teslim olup tevbe ederse, tevbesi kabul edilir. Küfrünü gizleyip, müslüman olduğunu izhar eden münafığa gelince, zındık muamelesi görür, yâni tevbesiz öldürülür. Münafığın küfrünü anlamak, onu ya suç üstü yakalamak ya da güvendiği bir kimseye açıklaması ile mümkün olur. Sarhoşun irtidâdı sahih değildir. Fakat bu Peygambere (s.a.v.) küfretmek şeklinde tebellür ederse, tevbesi kabul edilmeksizin öldürülür. Ancak kelime-i şehadet getirirse müslümanların ölüsü gibi yıkanır ve yine müslümanların kabristanına defn edilir. Peygamberimize (s.a.v.) sövdüğü için öldürülen kimsenin mirası hakkında âlimler ihtilaf etmişlerdir. «Sahnun» mirası müslümanlarındır. «İsbah», eğer küfrünü gizliyorsa kendi vârislerinin; izhar ediyorsa müslümanlarındır demişlerdir. Kabisî, şehadeti ikrar ede ede öldürülürse mirası kendi vârislerinindir. Sövdüğünü ikrar, tevbesini izhar eder de öldürülürse mirası İslâmî hükümlere göre taksim edilir. Küfrünü ikrara devam eder, tevbe etmezse öldürülür, mirası müslümanlarındır. Yıkanmaz, kefenlenmez, namazı kılınmaz, kâfirlerin leşi gibi bir çukura atılır ve üstü örtülür. Tafsilât «Şifâ», «Hâniyye» ve diğer kaynaklarda mevcuttur.

   [141] İmam Ebu Yusuf, bir gün halifenin yanında iken, bir adam Resûlullah (s.a.v.), kabağı severdi dedi. Bir başkası da, ben sevmem dedi. Bunun üzerine İmam Ebu Yusuf, idam edilenlerin kanının etrafa saçılmasını önleyen muşambanın ve kılıcının getirilmesini emretti. Adam bu sefer «Estağfirullah, ben böyle bir şey hatırlamıyorum» diyerek kelime-i şehadet getirdi. Bundan sonradır ki İmam Ebu Yusuf onun katlini emretmekten vazgeçti. Bu hadisenin te'vili şöyledir: Bu «sevmeme» istihfaf manasını ifade ederse katline hüküm verilir. Yaradılışı icabı onu gerçekten sevmiyorsa, bunun üzerine şer'i hüküm cari olmaz.

   [142] Kâdi İyad, Şifa isimli kitapta şöyle demektedir: Peygamberlere, meleklere sövmek, onları hafife almak, yalanlamak, ve inkâr etmek hususundaki hüküm, Peygamberimiz hakkında beyan edilen hükümler gibidir. Bir ayet-i celîlede bu hususta şöyle buyurulmuştur: «...(Onlardan) her biri Allah'a, O'nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandı. O'nun (Allah'ın) peygamberlerinden hiç birini diğerlerinin arasından ayırmayız (hepsine inanırız), dinledik (kabul ettik, emrine) itaat ettik. Ey Rabbimiz, mağfiretini (isteriz). Son varış(ımız) ancak Sanadır dediler.» (Bakara: 285)

   İmam Malik, İmam Muhammed, İbnu'l-Kasım, İbn Macişûn, İbn Abdi'l-Hakem, İsbağ ve Sahnûn, peygamberlerden birine söven, tevbe ettirilmeden öldürülür. Eğer söven zımmî ise, mûslüman olursa öldürülmez demişlerdir. İmam Mâlik, Nevâdir isimli kitapta, Cebrâil (a.s.) vahiyde hata etti, Hak Hz. Ali'nindir diyen kimse, tevbe etmediği takdirde öldürülür, demiştir. İmam-ı Âzam ve ona tabi olanlar, bir kimse peygamberlerden birine söverse mürted hükmündedir demişlerdir. Kâdî Ebu'l-Fadl şöyle demiştir: Kur'an-ı Kerîm'de, mütevâtir hadis-i şeriflerde ve icmâda katiyyet kesbeden, Cebrâil (a.s.), Mikâil (a.s.), Cennet melekleri, Cehennem zebanileri, Arşı taşıyan melekler, Azrail (a.s.), İsrafil (a.s.), Rıdvan, hafaza, Münker Nekir ve peygamberlere sövenler kâfirdir ve katli vacibdir. Fakat Kur'an-ı Kerim, mütevâtir Hadis-i şerifler ve icmâ ile sabit olmayan melekler ve peygamberlere -Harut ve Mârut, Hızır, Lokman ve Zülkarneyn, Meryem, Âsiye vb. küfredenler hakkındaki hüküm yukardaki gibi değildir. Söyledikleri sözün ehemmiyetine göre cezalandırılırlar.

   [143] Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'e sövenler ve lânet edenler kafirdirler. Hz. Ali'yi bunlardan üstün tutan ise bid'at ehlindendir. «Menakıbu'l-Kürdi»de şöyle vârid olmuştur: «Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer'i Peygamberimiz (s.a.v.) çok sevdiğinden onların hilâfetini inkâr edip, onlara buğz etmek küfürdür. Yalnız Hz. Ali'yi onlardan biraz daha fazla sevenler muaheze edilmez.»

   [144] Peygamberimize (s.a.v.) söven, onu ayıplayan, şahsına, dinine veya bir huyuna noksanlık nisbet eden, küçültmek kasdı ile başka bir şeye benzeten, ona sözlerle hakaret eden ve bunlara benzer sözler sarfeden kimse, Ashab-ı Kiram'dan günümüze kadar yaşayan bütün âlimlerin İttifakı ile kâfirdir ve katli vâcibdir.

   İmam Mâlik ve İsbağ, Peygamberimizi (s.a.v.) çobanlık, sihirbazlık, unutkanlık, yaralı olmak, askerinin hezimete uğramış olması, düşmanının ona eziyet etmesi, kadınlara meyilli olmak gibi kusurlarla ayıplayan kimse, kâfir olsun, müslüman olsun tevbe ettirilmeksizin öldürülür.

   [145] Peygamberimize (s.a.v.) «bu adam» diye hitap eden kimse bazılarına göre kâfir, bazılarına göre ise kâfir değildir.

   Kâfir değildir diyenler, Peygamberimiz (s.a.v.) ashabdan bir grubu Ka'b b. Eşrefi öldürmek için gönderirken, gidecek olan sahabeler onu aldatmak için bir şey söylemek hususunda Peygamberden (s.a.v.) izin istediler. Resûlullah (s.a.v.)da onlara izin verdi Ka'b b. Eşrefe geldiklerinde ona; «Bu adam» (yâni Resûlullah) bizim üzerimize bir belâdır dediler. Eğer «bu adam» demek küfür olsa idi bunu ashab-ı kiram söylemezdi. Kâfirdir diyenler, bu, izinle olmuştur, delil olamaz demektedirler.

   Peygambere (s.a.v.) yazıklar olsun diyen kimse, bütün âlimlere göre tevbesiz olarak öldürülür. Ebu'l-Hasani'l-Kabisî, Peygamberimize (s.a.v.), Ebü Tâlib'in yetimi diyenin ölümüne fetva vermiştir. Bir topluluk, Resûlullah'ın (s.a.v.) evsafından bahsederken, oradan çirkin bir adam geçiyordu, içlerinden biri, Resûlullah'ın vasfını görmek isteyen bu adama baksın deyince, Ebu Muhammed b. Ebi Zeyd, o adamın ölümüne fetva vermiştir. Endülüs fakihlerinin, bir münazara esnasında Resûlullah'a (s.a.v.) yetim dediği ve zâhidliğinin gerçek olmadığını iddia ettiği için, İbn Hâtim hakkında verdikleri fetva ölüm olmuştur.

   Kâdi Ebu'l-Abbas b. Tâlib'in bulunduğu bir mecliste münazara yaparken Resûlullah (s.a.v.) hakkında istihza kabilinden hoş olmayan bazı sözler sarf eden İbrahim isminde bir şâir hakkında Kayravan âlimleri katline fetva vermişlerdir. İnfâzı, Kadı Yahya b. Ömer ve bazı fakihlerin huzurunda yapılmıştır. Asılırken karnına bir bıçak saplanmış, yere dökülen kanını köpek yalamış, seyredenler hayretler içerisinde kalarak tekbir getirmişlerdir. Zira Resûlullah (s.a.v.) bir hadîs-i şeriflerinde «Mü'minin kanını köpek yalamaz.» buyurmuşlardır. Öldükten sonra millet ayrılırken kendiliğinden kıbleden dönmüştür. Bunlar da kâfir olduğunun alâmetidir. ,

   Ebu Abdillah, bir kimse Peygamberimiz (s.a.v.) hakkında «o hezimete uğradı» derse, tevbe etmesi teklif edilir, kabul etmezse öldürülür. Böylece görülüyor ki Peygamberimize (s.a.v.) hakaret ve noksanlık izafe eden kimsenin öldürülmesi hususunda, mütekaddimin ve müteahhirin âlimleri ittifak etmişlerdir,
 

Devam