Bir kimse elfâz-ı küfrü kasden söylerse ittifak ile kâfirdir.

   Bir kimse, zorlama olmaksızın küfür lâfzını söyler ve bunun küfür olduğunu bilmezse ne olur? Bu hususta ihtilaf vardır. Bizim için ölçü şudur: Bir müslümanın sözünü, zayıf bir rivayet olsa dahi mümkün olduğu kadar iyiye yormak gerekir [127]. Bu kaideye göre birçok lâfızların küfür olduğu hususunda fetva verilmediği için ben de fetva vermekten kaçındım.

   Bir kimse kendi isteği ile elfâz-ı küfürden bir söz sarf eder de, bu sözün küfür olduğuna inanmadığını veya bilmediğini söylerse, bütün âlimlerce kâfirdir. Zira, bilmemek özür değildir. Şayet bir söz söylerken, dil sürçmesi neticesinde ağzından küfür ifade eden bir söz çıkarsa, kâfir olmaz. Fakat bu mahkeme için inandırıcı değildir?

   İmanın mahiyetini ve Ehl-i Sünnet yolunu öğretmek çok mühim bir meseledir. Selef-i Sâlihîn bu mevzuda pek çok eser vermişlerdir. Hülâsa olarak, bir kimse «ben Allah'ın emrettiğini kabul eder, nehyettiğinden kaçınırım» diyerek, bunu dili ile ikrar ve kalbi ile de tasdik ederse, imanı sahihtir, mü'mindir.

   Bir müslümanın, acaba benim imanım sahih mi yoksa değil midir, demesi hatalı bir harekettir. Bundan maksadı şüpheyi izâle etmek ise mahzuru yoktur. Bu tıpkı, nefis bir şey için, buna rağbet edilir mi, edilmez mi suali gibidir.

   Bir kimse imânından şüphe eder de, inşaallah mü'minim, müslümanım der de bir tevilde de bulunmazsa kâfirdir. Şayet bu söz, son nefesimi îman ile verebilir miyim, veremez miyim korkusundan doğarak söylenmişse kâfir değildir.

   Bir kimse küfrü gizler veya küfrü kasdederse kâfirdir. Bîr kimse, zorlama olmadığı halde, dili ile küfrü icab ettiren bir söz söyler ve kalbi de iman ile mutmain olursa yine kâfirdir. Zira bize göre bir kimsenin kâfir veya mü’min olduğu ancak sözü ile anlaşılır.

   Bezzâzîyye kitabında nakledildiğine göre, bir kimsenin kalbine küfrü icab ettiren şeyler gelir de, dili ile söylemezse, bir hadîs-i şerîfin de delaletiyle bu kimse mü'mindir. Fakat kalbine geldikten sonra küfre azmederse kâfir olur. Zira devamlılık isteyen tasdik zail olmuştur.

   «Küfrü inkâr, tevbedir», «Nefsinin küfrüne rızâ, ittifakla küfürdür.» Fakat başkasının küfrüne rızâ göstermek hususunda ihtilâf vardır. Bu hususta bir şeyhülislâmın (Ebussuud Efendi) görüşü şöyledir: Eğer küfrün caiz ve güzel olduğunu kabul ederse kâfirdir. Fakat şerir ve zâlim bir kimsenin kâfir olarak ölmesini ve Allah'ın bundan intikam almasını istediğinden küfrüne rızâ gösteriyorsa kâfir olmaz. Bu görüşe göre, zâlim bir kimseye, «Allah seni küfür üzerine öldürsün», «senden imanı alsın» şeklinde beddua etmekten kasıt, millete eziyet ve zulmünden dolayı Allah'ın intikamı ise, mahzuru yoktur, imamımıza (îmam Ma'tûridi) göre, tafsilâta lüzum hâsıl olmaksızın kâfirdir.   

   «Bezzâziyye»ye göre bir kimse, bir başkasına şaka kabilinden [128] de olsa elfâz-ı küfürden bir şey telkin ederse kâfirdir.   

   Bir kimse, bir kadına, kocasından boşanması için kâfir olmasını telkin ederse kâfir olur.

   Bir kimse, bir başkasına kâfir olmasını emrederse, emrolunan ister o kelimeyi söylesin, isterse söylemesin, emreden kâfir olur. Küfrüne sebep İslâmı hafife almasıdır.
 
   Kelime-i tevhidin mânası olan «Allah'tan başka ilâh yoktur» cümlesinin, «İlâh yoktur» kısmını söyleyip, «Allah'tan başka» kısmını kasd ederse kâfir değildir. Zira bu imanının neticesidir. Yukarda zitkredilenin aksini murad etti ise kâfirdir.
 
     «Hânîyye» isimli kitapta şöyle nakledilir: Bir putperest, Allah'ın birliğine inanmadığı halde Lâ ilahe illallah derse müslüman olur. Bu sözünden dönerse öldürülür. Şayet, yalnız «Allah» derse müslüman olmaz. Eğer ben müslümanım derse müslümandır. Müslümanım demekten kasdı hak üzerinde olduğunu ifade etmekse müslüman olmaz. Yahudî ve hıristiyanlar «Lâ ilahe illallah» der de «Muhammedurresûlullah» demezlerse müslüman olmazlar.
 
   «Dürer» de zikredildiğine göre, «bugün yahudi ve hıristiyanlar «Lâ ilahe illallah Muhammednrresûlullah» deseler dahi, müslüman sayılamazlar. Onlara, gerçekten kabul ediyor musunuz diye sorulduğunda, sizin peygamberiniz olarak kabul ediyoruz derler. Bunların imanının kabul edilmesi için, mensub oldukları dinden sıyrılıp uzaklaşmaları gerekir. Şayet bir hıristiyan, kelime-i tevhidin sadece «Lâ ilâhe illallah» kısmını söyler ve kendi dininden de uzaklaştığını söylerse, müslümanlığı ile hüküm edilmez. «Ben müslümanım» dese de müslüman sayılmaz, İslâmın lügat mânası teslimiyet demektir ki, bu söz müslüman olmasını gerektirmez. Ancak, müslümanlara «Ben sizin gibi müslümanım» derse müslümandır.
 
   «Hâniyye» isimli kitapta bazı âlimler şöyle demektedirler: Bir yahudi, ben İslâma girdim derse, müslümanlığı ile hükmedilir. Kendi dininden teberri ettiğini açıklamasına lüzum yoktur. Zira onun îslâma girdim demesi ikrardır. Diyâr-ı İslâmda, günümüze kadar bu şekilde fetva verilmiştir.

   Bir mecusî, ben «müslüman oldum» veya müslümanım derse, müslümandır, Yine bir mecusî «sallâllahu aleyhi ve sellem» dese müslüman değildir.

   Bir kâfir, ben Peygamberin (s.a.v.) İman ettiğine iman ettim derse, müslümandır. Bir kâfir Allah birdir dese müslüman olmaz.

   Bir kâfir, bir müslümana senin dinin haktır diyecek olsa müslüman olmaz. Müslüman olur da denmiştir. Dinin haktır, ama ben iman etmiyorum derse kâfirdir. 

    Hasan b. Zeyyâd şöyle demiştir: Bir adam bir zimmîye «müslüman ol» der de o da «oldum» derse müslüman olur. Zira mükellef olduğu bir şeye müsbet cevap vermiş oluyor...
 
     «Fusûlu'l-İmâdî» isimli eserde şöyle vârîd olmuştur: Bir Hıristiyan ve yahudiye dinini tarif et dense ve «bilmiyorum» şeklinde cevap verse, imam Muhammed'e göre bu kimse mürted hükmündedir.    

   Bir kimse küçük bir hıristiyan kızla evlenir de, o kız buluğa erdikten sonra, herhangi bir dine inandığını söylemezse; dili ile ikrar, kalbi ile tasdik etmezse ve aklî bir noksanlığı da yoksa kocasından boş olur. Müslüman ve buluğa ermemiş bir kız için de durum aynıdır.

   «Mecmau’n-Nevâzil»de şöyle nakledilir: Namaz vakti girdiğinde ezan okuyan bir kâfir müslüman sayılır. Öğrenmek gayesi ile okursa müslüman sayılmaz.

    Bir kâfir, bir müslümana İslâmı telkin edecek olsa müslüman olmaz.

   Bir kâfir, bir müslümana gelip, bana İslâmı öğret der de, o da bir başkasına gönderirse kâfir olur, bazılarına göre kâfir olmaz.
 Şayet bir kâfir, İslâmı ikrar etmediği halde, müslümanlarla beraber cemaatle namaz kılarsa, müslüman olduğuna hükmedilir. Tek başına kılarsa müslüman olmaz. İmam Muhammed'e göre ise, namazı müslümanların kıblesine yönelerek kılarsa müslüman olur.
 
   Natifî de şöyle demiştir: Bir kâfir, münferid, fakat Kâbeye yönelerek namaz kılarsa, müslüman olur.

   Bir zımmî, bir müslümanın arkasında namaz kılarsa, Ebu Bekir Mühammed b. Fadl'a göre İslâmı ile hükmedilir. Fakat zimmî müslümanlara İmam olursa, müslüman olmaz.

   Bir kimse bir zimmîyi, büyük camide namaz kılarken gördüğünü söyler, bir başkası da mescidde namaz kılarken gördüğüne şehadet ederse, müslüman kabul edilmez, fakat İslama icbar edilir.

   “Bezzâziyye»de şöyle denilmektedir: Bir müslüman, bir Hıristiyan hakkında ölmeden önce müslüman oldu diye şehadette bulunursa, müslümandır. Mürted olarak öldü derse, mürted değildir. Adil bir müslüman, bir Hıristiyan hakkında şehadette bulunursa, onun cenaze namazı kılınır, iki hıristiyan, bir başka hıristiyanın müslüman olduğunu söyler, o da kabul etmezse müslüman değildir.

   Bir erkek ve iki kadın müslümanin, bir Hıristiyan Hakkındaki şehadeti de aynıdır. İki Hıristiyan erkek, bir Hıristiyan kadına müslüman oldu derlerse, kadın İslâma icbar edilir. Buraya kadar söylenenler «İmam»ın görüşleridir.

   «Nevâdir» de ise şöyle denilmektedir: Müslüman bir erkek ile müslüman iki kadının ve yine iki hıristiyan erkeğin bir kimsenin müslümanlığı hakkındaki şehadetleri makbuldür.
 

---------------------------------------------------------ŞERH KISMI-------------------------------------------------

   [127] Kâdi Ebu Bekr’in, Şifa kitabında şu sözü, naklolunmuştur: «Allah'a küfretmek, O’nu bilmemektir, iman ise bilmektir. Bir kimse sözleri ve görüşleri ile Allah'a küfrediyorsa câhildir.»
   Allah'ın zâti sıfatlarını inkâr eden kimse Mâlikî imamlarının tamamına göre kâfirdir. Allah'ın zatî sıfatlarından birini bilmeyen bir kimse hakkında, ihtilâf vardır. Ebu Ca'ferü't-Taberî, Ebu Haseni'l-Eş’'arî, cehaleti onu imansız kılmaz demişlerdir. Bunlara göre tam itikadla inkâr etmemiştir. Delilleri şu hadis-i şeriftir:
   «Ümmü İbn Süveyd, oğluna bir köle azad etmesini vasiyet etmişti, İbn Süveyd Resûlullah'a Habeşli cariyesi ile beraber geldi. Annesinin vasiyetini Resûlullah'a (s.a.v.) naklederek bu cariyeyi azad etmek istediğini söyledi. Resûlullah (s.a.v.) cariyeye:
   -Allah nerededir? diye sordu. Cariye:
   -Semâdadır, diye cevap verdi. Resûlullah (s.a.v,):
   -Ben kimim, deyince:
   -Sen Allah'ın Resûlüsün diye mukabele etti. Bunun üzerine Resûlullah:
   -Onu azad edebilirsin, o mü'mindir, buyurdu.»
   Bu görüşü savunanlar, Allah'ın bütün sıfatlarını bilenler azdır demektedirler. Bunlara muhalefet edenler ise:
   -O fetret devri idi. Mücerret tevhid fayda verirdi derler.
   Allah'ın vasfı var, fakat sıfatı yok diyen mutezile, Müşebbihe, Kaderiyye gibi te'vil ehlini tekfir etmemek en uygun olanıdır. Onlar hakkında kısas, veraset, nikâh, diyet, namaz, müslüman kabristanına defn ve diğer muameleler, İslâmî hükümlere göre tatbik edilir. Yalnız bid'ate götüren bu hallerinden dönmeleri için. zecri tedbirler kullanılmalıdır. Sahabe-i Kiram zamanındaki tatbikat da bu şekildedir. Bu Ehl-i Sünnetin görüşüdür. Bunun aksini savunanlar da vardır. Kari Ebu Bekir: «Vaid, rü'yet, mahlûkatın fiilleri, ârazın bekâsi, tevellûd vs buna benzer incelikler hususunda görüş beyan eden te'vil ehli, tekfir edilmez.»
 
   [128] Dilini zaptedemeyerek, düşük sözler sarf eden, Allah'ın azametini ihlâl edici ifadeler kullanan veya bazı şeyleri misallendirirken, Allah katında ehemmiyeti hâiz yerlerden -Falanın evi Kâbe gibidir. Oraya giden dilediğine kavuşur misâlinde olduğu gibi- bahseden kimse küfür, ilhad ve fesad kasd etmiyorsa kâfir olmaz. Bu gibi sözlere devam eden kimsenin dini hafife aldığı gerekçesi ile küfrüne hükmedilir,
 
   Endülüs fakihleri Ma'ruf isminde bir şahsın, bu kabil sözler sarfettiği için, idamına fetva vermişlerdir.
Mebsût'un müellifi İbn Kasım’a:
   -Bir kimse, bir başkasını çağırdığında çağırılan ona.
   -Lebbeyk diye cevap verirse, bu adam hakkındaki hüküm nedir? diye sorulmuştur. İbn Kasım cevaben:
   -Câhil ve sefih bir kimse ise kâfir olmaz, te'dib edilir. Eğer bilerek ve çağıran adamı Rabbinin menziline koyarak bu şekilde mukabelede bulunursa kâfir olur, demiştir.     
 
   Aliyyü'l-Kârî, Şifâ kitabında şöyle demiştir:
   -Bazı Vücûdilerin, kelbe cevaben Lebbeyk   dediklerini   duydum.   Bunların kâfir olduğunda hiç şüphe yoktur. Bu cevap insana verilirse müstehabdır. Bu hususta bir hadis-i şerif de vârid olmuştur.
 
   Bazı cahillerin bilmeyerek sarfettikleri sözler ve lüzumsuz yere Allah'ın ismini kullanmaları, doğru bir şey değildir. Böyle kimselerin tecziyesi gerekir. Kadî Ebu'l-Fadl, «Bizim hocalarımız Allah'ın ismini gelişigüzel kullanmaktan şiddetle kaçınırlardı». İmam Ebu Bekr Şasî ise, bazı ehl-i kelâmın Allah'ın zât ve sıfatlarını tahlil ve izahta ileri gitmelerini hoş görmemiştir. İmamın, Allah'ın sıfatlarını tahlil ve tabirde ileri gitmeyi istememesi, Allah'ın tazimine halel getireceği korkusundandır.
 

  Devam