www.hicretonline.com

ÖNSÖZ

  İnsanı yaratıp şekillendirerek ondan bir erkek ve dişi meydana getiren; sonra her ikisinin arasını kadını örgülü saçlar (zülüf) ile ve erkeği de sakalı ile süsleyerek birbirinden ayıran Allah’a hamd olsun.

   Salât ve selam nur ve hidâyetle gelen, nuru güneşin ve sabah aydınlığının da üstünde olan Peygamberimize; o’nun âline ve takva sahibi ashabına, güzellikte onlara tâbi olan şehir ve köy halkı zatlara olsun;

   İmdi, biline ki sakalı kesmek çok kötü bir hareket ve büyük bir günahtır. Nitekim bu husus sahih hadis kitaplarında ve dört mezhebin fıkhî eserlerinde açıklanmıştır.

   Ben küşük yaşımdan beri sakalını kesenlere ve kısaltanlara kızarım. Elhamdülillah iyi bir ailede doğdum, iyi kimselerin ellerinde yetiştim. Yetişmem kdâmil üstadların, rabbanî alim ve âriflerin yanında oldu. Hind diyarında avam ve havas halk arasında sakal’a ihtimam gösterildiğini gördüm. Hatta avam halkın kendileri sakallarını kesmiş olsalar bile sakalsız ya da sakalını kısaltmış kimselerin arkasında namaz .kılmaz­lardı. .

   Ancak ne vardı ki, Hindistan’da yabancı (kâfir) müstemlekesi fazla sürünce halk hayatî sahalarda yabancılaşmaya özendiler; kâfir Yahudi ve Hıristiyan­arı giyimde, yiyimde; şekil ve davranışlarda taklid etmeye başladılar; Onların hayat tarzını bir moda olarak kendilerine benimsediler. Onlara uydular.

   Yine Arab ve Arab olmayan islam ülkelerine bir göz attığımda onları zengin-fakir, yaşlı-genç, erkek­kadın hatta çocuk olsun her sınıfın İslam düşmanlarının kılık, kıyafet şeklini (modasını) aldıklarını, onların şekline büründüklerini ve bunlardan. çok az halis mü’minlerin hariç. kaldıklarını gördüm.

   Doğrusu ben Arabî Ümmî Muhammed (s.a.v.) Efendimiz’e tâbi ve mensup olup da onun şekil ve görünüşünü sevmeyen; böylece sakallarını keserek o peygamberlerinin söz ve fiillerine uymayan Müslümanların bu durumlarına şaşmaktayım!..

   Ne yazık ki veba yaygınlaşmış; hatta Kur’an hafızlarını, hadisle meşgul olanları, insanları din-i İslam’a çağıran vaizleri bugün yaşayışlarında frenkleri (batılı gayr-i müslimleri) benimsemiş olarak görmekteyiz. Tuhafdır ki buna da medenilik, ilericilik ve aydınlık adını vermekteler; her türlü izzet ve yükselişi bu karanlık tandırda, bu kendilerini Peygamberlerinin (s.a.v.) dinine ittiba ve hidayetinden çıkaran ilerilik (!) te görmekteler. Allah için söyleyin ey Müslüman kardeşlerim! Kişi, bir mü’min Allah’a isyanla izzet sahibi ya da Allah’ın düşmanlarının ahlakıyla ahlaklanmakla şeref sahibi olabilir mi? Kabe’nin Rabbı’na yemin olsun ki, asla! «Onlar (münafıklar), izzet ve şerefi kâfirler yanında mı arıyorlar? Bütün izzet (güç) ve şeref Allah’ındır.» (Nisa. süresi, ayet: 139).

   Hazret-i Ömer (r.a.) ın bu ümınetin emini Haz. Ubeyde b. el-Cerrah (r.a.) ı Şam seferine kumandan olarak gönderirken söylediği şu sözlerde bizler için alınacak ders ve ibretler yok mudur?

   «Biz en zelil bir kavim. (topluluk) idik, Allah Teala bizleri İslam ile aziz (izzetli) kıldı. Şayet biz izzeti Allah’ın bizi kendisiyle izzetli kıldığı şeyin gayrında ararsak, Allah bizi zelil kılar.» (Hakim Müstedrek)

   Hazret-i Ömer’in bu sözü Zehebî’nin rivayetinde de şöyle geçer: «Biz Allah’ın İslam ile aziz kıldığı kimseleriz izzeti asla onun gayrında aramayız »

   Hazret-i Ömer (r.a) sözünde haklıdır, doğru söylüyor. Zira Müslümanlar Allah’ın izzetiyle aziz (güç ve şeref sahıbı) oldukları içindir ki, dünyanın her tarafında aziz (guç ve şeref sahıbı) olmuşlar, insanlar kendilerine saygı ve sevgi göstermişler, zalim., ve katı mizaçlı insanlar boyun eğmişlerdir. Ne zaman da düşmanlara dayanıp güvenmişler, onların adet ve geleneklerini beğenip benimsemişler, zelil olmuşlar ve onlar karşısında za’fa uğramışlardır. Aynen hiçbir münkirin inkâr edemeyeceği bugünkü manzara gibi...

   Hatta. bu günah bazı alimlere, meşayih, tefsir ve hadis hocalarına, İslamî ilimleri tahsil eden talebelere kadar yayıldı. İslami ilimleri tahsil eden talebelerin de diğer modern ilimleri tahsil eden talebeler gibi sakallarını kestıklerini, kısalttıklarını görmekteyiz. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun; bu durum ileri gelen yetkili zatları intibaha sevketmesı gereken büyük felakettir. Şüphesiz ki onlar günahkar ve kusur sahibidirler, Allah’a karşı hata işlemişlerdir. Allah’ın huzurunda sorumludurlar. Allah onları önden ve arkadan (hiçbir cihetten) kendisine batıl gelmeyen hakka rucûa  ve tevbeye hidâyet buyursun. .

   Hicrî 1395 senesinde Medine-i Münevvere’den Seharenbûr (Hind)a doğru yola çıktığımda kalbimde sakal kesmeye karşı öncekinden çok daha fazla nefret meydana geldi. Sakalını kesen ya da kısaltan kimseye her meclis ve toplantıda o ana kadar olandan daha şok hoşnutsuzluk oldu. Bunun sebebi de, bu büyük günahın umumi bir yayılma istidadı göstermesi idi. Şeyhu’l­İslam İmam-i Rabbanî Ahmed el-Medenî (Allah kabrini nurlandırsın) hayatının son yıllarında bu günahı işleyenlere şiddetle nefret duyar (vazgeçirmeye çalışır) dı. Hatırımıza iki husus geldi:

   Birincisi: Ma’siyetler çok ve çeşitlidir. Mesela: Zina, livata, içki içmek ve daha başkaları gibi. Ancak Müslüman bunu sadece işlerken günahkâr (asi) olmaktadır. Nitekim Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bu hususa şu hadisleriyle işaret buyurmaktadır: «Zina. aden zina ederken mü’min olarak zina etmez; hırsız, hırsızlık yaparken mü’min olarak. hırsızlık yapmaz; içki içen içki içerken mü’min olarak içki içmez.» (Buhari, Müslim.)

   İkrime (r.a.) der ki: İbn-i Abbas (r.a.) a. sordum: «İman 0 günahkarlardan nasıl çıkarılır?» İbn-i Abbas. (r.a.): İşte böyle, dedi; parmaklarını birbirine geçirip sonra çıkardı; vef Eğer tevbe ederse tekrar ona döner, parmaklarını birbirine geçirdi.» (Buhari).

   Bütün bu ma’siyetler onları işlemeye son vermekle son bulurlar. Ancak sakalı kesmek ve gayr-i şer’i olarak kısaltmak böyle değildir. Her zaman ve her an devam eder. Çünkü bir mü’minin sakalının, daima, her zaman şeriat-ı garraya uygun olarak bırakılmış (uzun) olması gerekir, Şayet o, şeriat-ı garraya muhalif olarak sakalını keserse, günahkâr olur; ve o, hayatı boyunca devam eder; tâ ki tevbe edip Resûlullah (s.a.v.) in emrine uygun olarak sakalını bırakıncaya kadar.

   Sakalını kesen kimse namaz, oruc, zekât, hacc, umre gibi ulvi ibadetlerini yaparken dahi her zaman o ma’siyeti işlemiş olur. Hatta uyurken, yemek yerken, içerken bu günahı işler halde bulünur. İster istemez, kendiliğinden her saniye onun sahifesinin siyahlığı bu devamlı ma’siyet sebebiyle artar durur.

   İkincisi: Malumdur ki, sakalını kesen kimseye, Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz buğzederler. Böyle sakalını kesen bir kimse ölüp de kabre konduğunda orada buğzedilen yüzüyle Resûlullah’ın vech-i şerifine nâil olmayı, onunla yüzyüze gelmeyi hangi cesaretle isteyebilir, umabilir? Hadisde şöyle varid olmuştur: «Kabirde sorulur; bu zat hakkında ne derdin?» denilir. Hadis şârihleri derler ki: 0 anda ona.Resûlullah(s.a.v.) in vech-i şerifi arz olunur. İşte bu gibi hususlar sebebiyle aklıma, sakal hakkında kısa bir risale telif edip orada; Resûlullah (s.a.v.) ın hadislerini, ashab-ı  kiramın sözlerini ve dört mezhep sahibi zatların fetvalarını ihtiva eden fukaha kavillerini zikretmek geldi.

   Hicaz’a dönünce;1395 Zilhicce ayının 29’u perşembe günü, Mescid-i Nebevîde öğle namazını müteakip risaleyi yazmaya başladım. Allah Tealâ 1396 Safer ayının .5’inde tamamlamamı lütfetti. Elhamdü­lillah halkın istifadesi için basılıp Hindistan ve Pakistan’a dağıtıldı. Bundan dört sene sonra aklıma, Arab kardeşlerimin de istifade etmeleri için risaleyi Arabca’ya terceme etmek geldi. Çünkü Arab kardeşlerim fazilet ve şeref sahibi bir topluluk olup seyyidül evvelin vel-âhirin olan Efendimiz’e (s.a.v.) özel mensubiyetleri sebebiyle; Haremeyn-i şerffeyn’e komşulukları, vahyin beşiği olan o mübarek topraklara yakınlıkları dolayısıyla insanlar onlara iktida etmektedirler. Lâkin bu işi yapmak tek başıma benim için, çeşitli mazeretler ve hastalıklar sebebiyle mümkün ve müyesser olmadı.

   Bu işi; terceme ile birlikte yeniden birtakım düzenlemede bulunmak üzere dostum Mevlevi Muhammed – âşık-ı İlâhi - el-Berenî’ye havale ettim. Allah kendisini hayırlara erdirerek korusun. Çünkü ben onu Urduca yazarken tertib güzelliğine gerekli önemi vermeden sırf Müslüman. kardeşlerime bir an önce nasihat vazifesini ifa etmek gayesiyle acele olarak yazmıştım. Dostum kabul edip yeni bir tarz ve üslübta terceme ederek bana arzetti. Dinledim, cidden güzel buldum. Allah kendisini hayırla mükâfatlandırsın.

   İmdi, Müslüman kardeşlerimden ricam şudur ki: Bu risaleyi, Allah’ın emrine ve Resûlullah (s.a.v.)in sünnetine uymak kasdiyle dikkat ve rıkkatle okusunlar; kendilerine âhirette sağlayacağı faideyi düşünsünler, dünyanın parlak, aldatıcı güzel yüzüne aldanmasınlar. Çünkü dünya fanidir, âhirette faide sağlamaz. Ancak Allah ve Resûlu’nun sevgisi, âmâl-i salihada bulunmak, onların hoşuna gıtmeyen ve nehyettiklerinden kaçınmak, maasi ve lehviyattan sakınmak faide verir.

    Şu da tenbih edilmesi gereken bir husustur ki: Bir Müslümana sakalını kesmesi helal olmadığı gibi, berbere de bir Müslümanın sakalını şeriatın hükmüne aykırı olarak kesmesi, kısaltması helal değil (haram) dır. Yine berbere, Müslümanların başlarını Frenklere benzer şekilde kısa olarak tıraş etmeleri de haramdır. Çünkü  bütün bunlar günah ve düşnmanlığa, zulme yardım eder ki, haramdır.

    Ben geçimleri için kazançlarını başı tıraş yapmakla yahut kısaltmakla temin eden öyle bazı muhterem berberler gördüm ki,. maişet darlığı içinde bulunmalarına rağmen -günahından çekindikleri için- asla sakalları tıraş etmemektedirler. Herhangi şekilde olursa olsun sakal kesmekten sakınma azimlerinde de sebat göstermektedirler. Allah Teala kendilerine bol hayırlar ihsan etsin, hepsini rızasına . nail kılsın.

   İşbu risalemiz iki bölümü ihtiva etmektedir:

  1 - Çıkarılan hükümleriyle birlikte Hadis-i Ne­bevî’ler, . ...

  2 - Muarızların delilleri ve onları çürütmek.

   Bizleri habibinin ve Mustafa’sının ummeti kılan Allah’a hamd-u senalar olsun. Ve sallallahu aleyhi ve ala alihi ve sahbihi ve barik ve sellim.

    Bütün köylü ve şehirli Müslüman kardeşlerime Allah’tan dosdoğru yol (sırat-ı müstakime hidayet) ve kıyamet gününde afv ve mağfiret taleb ederim. 0 kullarına çok merhamet edendir.

 

Zekeriyya el-Kandehlevî

(Sonradan Medine-i Münevvere’ye «Muhacir)

-Allah’ın rahmeti onun için olsun-.

15/4/1400