ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

 

KAFİRLER KÜFÜR’DE KARDEŞTİRLER

 

   İslam dinine karşı savaşmada ve İslam’ın hayata hakimiyetini engellemede kafirler bir bütündürler. Kafirleri İslam’m karşısında bütünleştiren küfre dayanan itikadi kardeşlikleridir. Çünkü kafirler küfürde kardeştirler.

   Kafirler arasında kalbi ve fiili bir bağlılık vardır. Allah-u Teala şöyle buyuruyon “Bilgisizler derler ki: “Allah, bize senin hak peygamber olduğunu söylese veya bir delil getirse ya.” Onlar kendilerinden öncekilerin söyledikleri şeyin aynısını söylediler. (Küfür ve İnadda) KALBLERİ BİRBİRİNE BENZEDİ. Biz gerçekleri bilmek isteyenlere ayetlerimizi açıkça beyan ettik.” (Bakara Suresi 2/118)

   Dikkat edilirse önceki kafirlerle, sonraki kafirlerin tekrarladıkları küfür mesajı aynıdır. Çünkü kafirler küfrün mensublarıdır. Müslümanlar ile kafirler arasındaki ayrılık, din ayrılığıdır. Kafirlerin kendi aralarındaki din ayrılığı, müslümanlarla olan din ayrılıkları gibi değildir. Kafırlerin muhtelif olan dinleri batıl olma noktasında birdirler. (Feteva-i Hindiyye (Ş. Nizameddin) C: 6, Sh: 454, bulak/Mısır/13 10) Dolayısıyla kişi küfrün hangi çeşidi içerisinde olursa olsun, batıl dinlerden/ideolojilerden hangisine inanıyor olursa olsun, diğer kafirlerle batılda kardeştir.

3- 4- Nisa Suresi 4/76

   İslam’a göre kafirler hem itikadî ve hem de amelî yönde birbirlerini destekleyen kardeşlerdir. Allah’ın ayetlerini red ve inkar etmede bütün kafirler birleşirler. Allah-u Teala değişmez hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

   “Şüphesiz ki onlar, ayetlerimizi inkar etmiş ve kafir olarak ölmüşlerdir. İşte Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onların üzerinedir.” (Bakara Suresi 2/161)

   Evet, insanların Allah’a ve Allah’ın hükümlerine karşı isyan etmeleri, küfrün varlık ve sağlık sermayesidir. Dolayısıyla kafirler; Allah’a ve Allah’ın hükümlerine karşı gelme küfründe lanete uğramış kardeşlerdir.

   Kafirlerin tağut yolunda savaşmaları, küfürdeki kardeşliklerinin en bariz alametidir. Allah-u Teala ezelî ve ebedî hayat programımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

   “İman edenler (İslami hayat sistemi edinenler) Allah yolunda savaşırlar, küfredenler (beşeri ideolojileri hayat sistemi edinenler) de tağut yolunda savaşırlar; öyleyse Evliyauşşeytan/şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli düzeni pek zayıftır.” (Nisa Suresi 4/76 ) Bu ayet-i kerimenin ışığında günümüz insanlarının durumlarını incelediğimizde şu hakikata şahid oluruz: İslam dininin “devlete” hükmetmesine karşı çıkarak devlet otoritesinin İslam’a hizmet etmesine müsaade etmeyen laik solcular ile laik sağcılar hayvanlaşmada eş, küfür de ise kardeştirler.

   Kafirlerin heva heveslerinden kaynaklanan dinleri sayısızdır. Ancak hepsi de batıl olma noktasında birdir. (El-Faslu Fil Mileli Ve’l Nihal (İbn-i Nazım) C: 1, Sh: 48-49, Beyrut/1975) Bu nedenle hayat sahnesinde mücadele meydanında kafirler hakkın karşısında birleşirler. Çünkü hepsinin de güvenip dayandıkları kendileri gibi olanlar insanlardır. Yani kafirlerin dayanakları ölmeye ve yok olmaya mahkumdurlar. Bü münasebetle kafirlerin küfürdeki kardeşliklerini müşterek itikad ve amellerinde görmek her an mümkündür. Şunu unutmayalım ki günümüz İslam coğrafyasını istilâ etmiş bulunan sağcı ve solcu kafirlerin müşterek putları, demokrasidir. Laiklik ise; demokrasi putu üzerinde örtaklık kurmuş olan sağcı ve solcuların müşterek sesidir.

   Bazıları, şunu iddia edebilir: “Kafirler kendi aralarında da kavga ve kargaşa içerisindedirler. Nasıl oluyor da bunlar küfürde kardeş oluyorlar?” Evvela şunu bilmekte fayda vardır: Kafirlerin kendi aralarındaki kavga ve kargaşalar, heva ve heveslere tapma konusundaki kardeşliklerine engel teşkil etmez. Bakınız bu konuda Allah-u Teala şöyle buyuruyor:

   “(Habibim) Sen, kendilerine kitab indirilmiş olanlara, bütün delilleri göstersen yine de senin kıblene yönelmezler. Sen de onların kıblesine yönelmezsin. Onlarm bir kısmı da diğer bir kısmının kıblesine yönelmezler. Sana gelen ilimden sonra onların hevalarına uyarsan, şüphesiz zalimlerden olursun.” (Bakara Suresi 2/145)

   Dikkat edilirse birbirlerinin kıblelerine uymayan kafirlerin ortak birleşme noktaları, heva ve heveslerine tapmaları, başkalarını da kendi heva ve heveslerine tapmaya mecbur ve mahkum etmeye kalkışmalarıdır. Sonuç olarak kafirler Ehsen-i Takvim mertebesinden Esfel-i Safilin mertebesine inip hayvanlaşmada eş, küfür de ise kardeştirler. Müslümanlar ise Ehsen-i Takvim mertebesinde kalmayı muhafaza ederek insanlıkta eş, imanda ise kardeştirler.

 

KAFİRLER BİRBİRLERİNİN

DOSTLARIDIR

 

   Müslümanların dostlukları imana dayandığı gibi kafirlerin dostlukları da küfre dayanır. Çünkü küfür; kafirlerin hayat kaynağıdır. Yani Allah-u Teala’yı inkar edip hükümlerini reddetmeye kafirler birbirlerine ortaktırlar. Kafirler arasındaki ayrılık, itikadi değil, ameldir. Kafirlerin amelleri birbirlerinden farklı da olsa, itikad nokta-i nazarında birbirlerinin dostları oldukları nassı Kur’an ile sabittir. Nitekim Allah-u Teala değişmez hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

   “Kafirler de birbirlerinin dostlarıdır. (Ne onlar size, ne de siz onlara varis olamazsınız.) Eğer siz bunu yapmazsanız, yeryüzünde bir fitne ve fesad-ı kebir olur.(Enfal suresi 8/73)

   Görüldüğü gibi itikad nokta-i nazarında kafırlerin durumu incelendiğinde görülecektir ki kafırler, İslam’ın karşısında bir bütündürler. Kafirler, vahy ile çelişen ve çatışan anayasa metinlerini sevme ve savunma konusunda rnüttefiktirler.

   Küfür milletleri, Allah’ı inkar ve batılın üzerinde birleşmeleri hasebiyle tek bir millet gibidirler. Onların kendi aralarındaki ihtilaf, İslamdaki mezheblerin ihtilafı gibidir. (Esna’l Metalib Fi Şerhi Ravdet- Talib (Şeyhul İslam Ebi Yahya Zekeriya El-Ensari) C: 4, Sh: 16, Beyrut/ty.)

   Mutlak müctehidlerden İmam-ı Şafii (Rh.a.) şöyle diyor: “Allah-u Teala kendilerini Resulüllah (S.A.V.) vasıtasıyla kurtarmadan önce kafirler; bütün ayrılık ve ihtilaflarına rağmen,”EL KÜFRÜ BİLLAH”da ve Allah’m razı olmadığı amelleri icra etmede birleşiyorlardı. “ (Er-Risale (İmam-ı Şafii) Sh: 11-12, Beyrut/1358)

   Nitekim günümüzde de Allah’ın hakimiyetini reddetmede ve milletin hakimiyetini esas almada sağcılar ve solcular bir ve beraberdirler. Yani Allah’ın hakimiyetini hiçe sayma konusunda solaklar ve salaklar tam bir ittifak içerisindedirler.

   Evet, yaşantıları birbirlerinden farklı da olsa, kafirlerin itikaddaki birleşme noktaları birdir. 0 da Allah-ı ve Allah’ın kanunlarını red ve inkar etmedir. Farklı olan amellerinin de tek bir ortak özelliği vardır. 0 da Allah’ın rızasına dayanmamalarıdır. Dolayısıyla kafirler, itikadî ve amelî alanda hududullahı aşma konusunda ortaktırlar.

   Kafirlerden müslümana dost olmadığı gibi, müslümanlardan da kafirlere dost olmaz. Çünkü müslümanın müslümandan başka dostu yoktur. Kafirin de kafirden başka dostu yoktur.

   İman ve amelleri müslümanların iman ve amellerinin karşıtı olanlar, müslümanlardan değillerdir. Tabii ki müslümanlardan olmayanlar, kafirlerden olurlar. Bu konuda en güzel örnek Nuh (A.S.) ile oğlunun durumudur. Allah-u Teala Kur’an-ı Kerim’de şöyle haber veriyor:

   “Nuh Rabbine dua edip şöyle dedi: “Ya Rab! Elbette oğlum, benim ailemdendir. Senin vaadin haktır, onu yerine getirirsin. Sen hakimlerin hakimisin.” (Hud Suresi 11/45)

   “Allah şöyle buyurdu: “Ey Nuh! 0, senin ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan bir amel sahibidir. 0 halde bilmediğin bir şeyi benden isteme. Seni, cahillerden olmaktan menederim. “ (Hud Suresi 11/46)

   Bu ayet-i kerime bize göstermektedir ki mümin ile kafir arasındaki velayet kesilmiştir. (Envaru’t-Tenzil ve Esraru’t-Te’vil (Allame Kadı Beyzavi) C: 1, Sh:

564 İST/1 285) Şu da bir hakikattır ki dindeki ittifak, nesebdeki ittifakdan daha kuvvetlidir. (E1-Cami-u Li Ahkami’l Kur’an (İmam-ı Kurtubi) C: 9, Sh: 46,Kahire/1967) Dinleri birbirlerinden ayrı olanları başka birşey kendilerini birleştiremez. Dine dayanmayan birliktelikler, sahte birlikteliklerdir. Ve yok olmaya mahkumdurlar.

   İslam’a göre insanlar; Evliyaullah ve Evliyauşşeytan olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Bunları tanıdıktan sonra aralarını ayırmak gerekir. Velayet/dostluk, Adavet/düşmanlığın zıddıdır. Velayet’in aslı yakınlık ve muhabbettir. Adavet’in aslı ise uzaklık ve buğzdur. (El-Furkan Beyne Evliyai’r-Rahman ve Evliyai’ş-Şeytan (İbn-i Teymiyye) Sh 4-5 Mısır/1322) Kafirlerin arasındaki velayet/dostluk, itikad ve amellerin yakınlığı ve ayniliği münasebetiyledir. Şu bir hakikattır ki, itikadî ve amelî yönde birbirlerine yakın olmayanların arasında velayet/dostluk tahakkuk etmez. Aralarında velayet (dostluk) tahakkuk edenler, itikad ve amelde birleşenlerdir.

   Kafirler için küfür caddesinin sağında veya solunda olmak, birleşmeye ve dost olmaya engel değildir. Çünkü küfür caddesinin sağında ve solunda yürüyenlerin arasında hiçbir fark yoktur. Her iki tarafin da üzerinde bulundukları cadde, sırat-ı müstakimin dışındadır. Şunu unutmayalım ki; Kapitalizm putuna tapanla, demokrasi putuna tapanın arasında herhangi bir fark olmadığı gibi kumar oynayan kafir ile zina eden kafirin arasında da herhangi bir fark yoktur.

   Bu asrımızda kafirlerin dostlukları müesseseleşmiştir. Bilindiği gibi, bu fani dünyada “Birleşmiş Milletler Teşkilatı” adında bir kurum vardır. “Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın hakiki ismi, “Birleşmiş Kafirler Teşkilatı’dır; Çünkü Birleşmiş Milletler Teşkilatının temeli İslam dinine değil, tamamen insanlar tarafından uydurulmuş beşer kaynaklı batıl ve atıl dinlere dayanmaktadır. Dolayısıyla Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nı dost edinip kendisiyle itikadî ve amelî ittifakların içerisine girenler; İslam milletinden değil, küfür milletindendirler.

   Birleşmiş Milletler Teşkilatı; Enternasyonal küfür mafyasıdır. Birleşmiş Milletler Teşkilatı’na giren veya girmeyi savunan ferdler ve topluluklar, enternasyonal küfür mafyasının tabii üyesidirler. Müslümanlara düşen görev; Birleşmiş Kafirler Teşkilatı’na girmek değil, aksine birleşmiş kafirler teşkilatı karşısında tek ümmet haline gelmektir. Şunu unutmayalım ki, biz müslümanlar karşımızda tek millet haline gelmiş küfür cephesine karşı tek ümmet olduğumuzu ortaya koymazsak, fitne iktidar olur ve yeryüzünde büyük bir fesad meydana gelir. Günümüz İslam coğrafyasında huküm sürmekte olan Demokrasi, laiklik, krallık, liberallik gibi fitnelerin iktidarlarının ayakta kalmalarına vesile olan; tek ümmet haline gelmeyen müslümanlardır. Bakınız bu konuda İslam ulemasından Zemahşeri (Rh.a.) şöyle diyor: “Müslümanlar şirk karşısında tek el haline gelmezlerse, şirk hakim olur ve fesad da ziyadeleşir.” (Tefsiru Keşşaf (Zemahşeri) C: 2, Sh: 240, Beyrut/1 947) Hakim olan şirk iktidarının yıkılmasını ve fesadın ortadan kalkmasını arzu eden müslümanlar, biran önce tek ümmet haline gelmelidirler. Tabii ki küfür cephesi karşısında tek ümmet haline gelen müslümanlar, kafirlerin sadece kafirlere dost olduklarını da göstermiş olurlar.

   Şu bir hakikattır ki mümin ile kafir arasında velayet, yardımlaşma ve veraset bakımından hiçbir bağ yoktur. Yalnız kafir ve fasıklarla, idarei maslahat yapmak caizdir. Bu Allah (c.c.)’ın haram kıldığı velayet ve dostluğun içerisine girmez. Onlara velayet hakkı tanımak sevip dost edinmek başka şeydir. İdare-i maslahat etmek, başka şeydir. Çünkü Resulüllah (S.A.V.) şöyle buyuruyor: “Bir kavme karşı yüzümüz gülse de kalblerimiz onlara lanet eder.” Bazı alimlere göre kafir ve müşriklerle idare-i maslahat yapmak, müslümanlara zarar vermemek ve İslam’a aykırı olmamak şartıyla caizdir. Bu dostluk ve idare-i maslahatçılık, adam öldürme, hırsızlık yapma ve yalan şahitliğe sebeb olursa, elbette caiz değildir. Şunu unutmayalım ki; kafirleri dost edinmek, sevmek ve meyletmek İslam’da haramdır. (Revaiu’l Beyan Tefsiru’l ayati’l Ahkamı Mine’l Kur’an (M. Ali Sabuni) C: 1, Sk: 404, Beyrut/ty.)     

   Sonuç olarak kafirlerin birbirlerinin dostları oldukları hususunda hiçbir tereddüt yoktur. Müslümanlar her halükarda kafirlerin dostluklarından kaçınmakla mükelleftirler. Allah-u Teala değişmez hayat programımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

   “Ey iman edenler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz, iman üzerine küfrü tercih edip seviyorlarsa, onları dostlar edinmeyiniz. Sizden kim, onları dost edinirse, işte onlar, zalimlerin ta kendileridir.” (Tevbe Suresi 9/23)

   Evet, İslam’dan başka bir din (nizam, sistem) aramak kabul olunmamakla birlikte nasıl ki safi bir hüsran oluyorsa, tıpkı bunun gibi müslümanlardan başka dost aramak da safi hüsrandır. Kısacası “Kefertü Billahı” diyen veya Allah’a iman etmekle birlikte başkalarının hakimiyet gücüne temessük eden kafir ve müşrilderin mekanları ve amelleri ayrı ayrı da olsa yine İslam karşısında ve Allah-u Teala’nın nefret ettiği amelleri konusunda bir ve beraberdirler.

 

KAFİRLERİ DOST EDİNEN

KAFİRLERDENDIR

 

   İslam’a göre dostluk; itikadi ve ameli bir eylemdir. Kişi kalben sevdiğini amelen ispatlar. Küfür üzere karar kılmış kafirleri sevip dost edinmek, kalbî ve fiilî olarak kafirlere teslim olmak demektir. Esasen müminleri bırakıp kafirleri dost edinmek, kafirliktir. Allah-u Teala değişmez hayat mektebimiz Kuran-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

   “Müminler, müminleri bırakıp da kafirleri dost edinmesinler. Kim bunu yaparsa artık Allah’tan ilişiği kesilmiş olur. Meğer ki, onlardan gelecek bir tehlikeden dolayı takiyyede bulunasınız. Allah size kendinden korkmanızı emrediyor. Nihayet dönüş Allah’adır.” (Ali İmran Suresi 3/28)

   “De ki: İçindekileri gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanları da bilir. Allah her şeye kadirdir.” (Ali İmran Suresi 3/29)

   Müfessirin ulemadan Allame Kadı Beyzavî (Rh.a.) bu ayet-i kerimenin tefsirinde şöyle diyor: “Eğer kalblerinizde kafirlere karşı bir sevgi ve dostluk meyli varsa, onu saklasanız da, açığa vursanız da Allah bilir. Zira göklerde ve yerde olan herşeyi bilen Allah, elbette, sizin gizlinizi de aşikârınızı da bilir. Ayrıca o, kafırlere dost olmanızı yasaklamamıza rağmen, yine de siz bundan vazgeçmezseniz, sizi cezalandırmaya da kadirdir.” (Envaru’t Tenzil ve Esraru’t Te’vil (Kadı Beyzavi) C: 1, Sh: 200-201, İST/1285) Evet, kafirleri dost edinmek; hem dünyevî ve hem de uhrevî cezaya çarpılmaya sebebtir. Çünkü kafirlerin dostluğu, imanı beraberinde götüren bir felaket ve helakettir.

   Kafirlerin karaltısını, ordusunu, techizat ve kuvvetini çoğaltan kişi kafirlerdendir. Velev ki, bu kişi alnını secdeden kaldırmayan birisi olsun. Bilerek ve inararak kafirleri dost edinip kuvvetlendirenler, daire-i İslamdan çıkıp kafir olanlardır.

   Kafırleri dost edinmek, tevhid akidesiyle çatışan ve çelişen bir durumdur. Müminleri bırakıp başkalarını dost edinenler, Allah-u Teala’nın hududlarını ihmal edip emir ve nehylerini hiçe saydıkları için İslam halkasını kendi boyunlarından çıkaran kafirlerdir. (Feyzu’l Kadir Şerhu Camiu’s Sağir (Menavi) C: 6, Sh: 111, Beyrut/ty.) Şunu unutmayalım ki; kafırlerin dostluğu, mümin ile küfür arasındaki riddet köprüsüdür. Yani mürtedlik köprüsüdür. Dolayısıyla diyoruz ki; kafirleri itikaden ve amelen dost edinenler, riddet köprüsü üzerinden küfre intikal edenlerdir. Allah-u Teala hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

   “Ey iman edenler! Düşmanlarımı ve düşmanlarınızı dostlar edinmeyin. Siz, onlara sevgi yolluyorsunuz; halbuki onlar, Kur’an’dan size geleni inkar ettiler. Rabbiniz olan Allah’a iman ediyorsunuz diye, sizi ve peygamberi (Mekke’den) çıkarıyorlardı. Eğer sizler, benim yolumda ve rızam uğrunda cihad için çıktınızsa, (düşmanlarımı ve düşmanlarınızı dost edinmeyin.) Siz, sevgi göstererek, onlara sır veriyorsunuz; halbuki ben, sizin gizlediklerinizi de, açıkladıklarnızı da hep bilirim. Sizden kim bunu yaparsa, artık hak yolun ortasından sapmıştır.” (Mümtehine Suresi 5/1)

   Müfessirin ulemadan Konyalı M. Vehbi (Rh.a.) bu ayeti kerimenin tefsirinde şöyle diyor: “Bu ayette Hak ile murad; Kur’an ve din-i İslamdır. Yahut Resulüllah’tır. Kafirler bunların hepsine küfretmişler ve küfr-ü dalali terkle hak olan peygamberin getirdiği Kur’an’a iman edenleri imanlarından dolayı düşman saymışlar ve yurtlarından çıkarmışlardır. Küfürle iman pençe pençe daima çarpışmaktan hiçbir zaman hali kalmamış ve ila yevmilkıyam da çarpışacaklardır. Binaenaleyh; kafirler müslümanlara husumet ederek yurtlarından çıkarırlar ve her zaman da çıkarmak isterler. Müslümanların da dinlerini, ırz ve namuslarını ve memleketlerini muhafaza için onları düşman bilerek daima mukabele-i bilmisilde bulunmaları vazife-i diniyeleri icabındandır. Allah yolunda mücahede; ibadet olup kafirlere muhabbet ise kabahat olduğundan ikisinin bir yerde bulunması caiz olamaz.” (Hulasatü’1 Beyan Fi Tefsiri’l Kur’an (Mehmed Vehbi) C: 14, Sh: 5871-5872, İST/1960) Esasen kafirlere kalbî muhabbet; hem imanı ve hem de imanın meyvesi olan cihadı bozan bir pisliktir. Kafirlerin muhabbetinin girdiği bir kalbde iman duramaz.

   Allah-u Teala değişmez hayat düsturumuz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Yahudilerle Hııistiyanları dost edinmeyin. Onlar, birbirlerinin dostlarıdır. İÇİNİZDEN KİM ONLARI (YAHUDİ VE HIRİSTİYANLARI) DOST EDİNİRSE, 0 DA ONLARDANDIR. Allah, zalimler kavmini hidayete erdirmez.” (Maide Suresi 5/51) Bu ayet-i kerime bize açıkça göstermektedir ki; kafirleri dost edinen kafirlerdendir.

   Bu dünyada kalben kafirleri sevenler, kafirlerdendirler ve ahirette de ceza ve azab yönünde onlarla beraberdirler. Çünkü müslümanın kafiri dost edinmesi küfürdür. (Fethu’l Kadir Beyne Fenni Rivayeti ve Dirayeti Min İlmi Tefsir (Şevkani) C: 2, Sh: 51, Kahire/1964) Her kim kafirleri dost edinme küfrünü bilerek ve inanarak işlerse şüphesiz kafirlerdendir. Her müslüman şunu çok iyi bilmelidir: Ayıdan post, kafirden de dost olmaz. 0 kafirlerin dostluğunu müminlerin dostluğuna tercih edenler, müslümanlardan değil, kafirlerden kendilerini saymalıdırlar.

Başa Dön   Devam