78-NEBE':

إِنَّ جَهَنَّمَ كَانَتْ مِرْصَاداً {21} لِلْطَّاغِينَ مَآباً {22} لَابِثِينَ فِيهَا أَحْقَاباً {23} لَّا يَذُوقُونَ فِيهَا بَرْداً وَلَا شَرَاباً {24} إِلَّا حَمِيماً وَغَسَّاقاً {25} جَزَاء وِفَاقاً {26} إِنَّهُمْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ حِسَاباً {27} وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كِذَّاباً {28} وَكُلَّ شَيْءٍ أَحْصَيْنَاهُ كِتَاباً {29} فَذُوقُوا فَلَن نَّزِيدَكُمْ إِلَّا عَذَاباً {30}

 سورة النبأ (78) ص 583

إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ مَفَازاً {31}

Meal-i Şerifi

21- Kuşkusuz Cehennem gözetleme yeri olmuştur.

22- Azgınlar için son varılacak yer olmuştur.

23- Orada çağlarca kalacaklardır.

24- Orada ne bir serinlik tadacaklar, ne de içecek bir şey.

25- Ancak bir kaynar su ve irin (içecekler).

26- Bir ceza ki tam yaptıklarına uygun.

27- Çünkü onlar hiçbir hesap ummazlardı.

28- Âyetlerimizi yalanlaya yalanlaya tam bir yalancı olmuşlardı.

29- Biz ise herşeyi sayıp bir kitaba geçirmişiz.

30- (Onlara): "Şimdi tadın (cezanızı). Artık size azabınızı artırmaktan başka bir şey yapmayacağız" (denir).

31- Kuşkusuz takva sahipleri için bir kurtuluş var.

21. Böylece ayırım gününün kuruluşu ve dehşeti anlatıldıktan sonra o gün yapılacak olan ayırımın hükümleri de ayrıntılı bir şekilde şöyle anlatılıyor: Kuşkusuz cehennem, mirsad olmuştur.

MİRSAD, "Rasat" kökünden türetilmiş bir alet ismi veya "mıt'am= çok yemek yiyen" gibi aşırılık kipi kalıbında olmakla beraber mihrab, mizmar gibi daha çok mekan ismi olarak kullanılır bir kelime olduğu açıklanıyor. Dolayısıyla "mirsad" dürbün gibi gözetleme aletinden çok gözetleme yeri mânâsına kullanılır ki avcının av gözlediği yer gibi gözetme yeri, gözetleme noktası demek olur. Bununla beraber gözetme aleti içinde, gözetme yeri için de kullanılması hakiki mânâda olmak gerekir. Gözetleme yeri gibi yerlerin araç ve alet mânâsında olma özelliği taşımaları nedeniyle alet ismi siğası (kipi) ile söylenmiş olmaları düşünülebildiği gibi, aşırılık ifade eden kip ile sıfat ve nisbet mânâsında mecazi olarak kullanılmış olmaları da düşünülebilir ki buna göre mirsad, "çok gözetici" mânâsıyla yere nisbet edilmiş olur. Yani gözetliyen sanki yerin kendisi olmuş olur.

Ebu Hayyân der ki: "Nisbet mânâsını gösteren haberlerin va sıfatların hepsinde, o şeyin çok ve devamlı yapıldığı mânâsı vardır. Cehennem de zebanî meleklerin, kendilerine azap hak olmuş azgınları yakalamak için gözetip durdukları bir gözetleme yeridir." Mukâtil Şöyle demiştir: Cehennem, düşmanların hapsedildiği, dostların geçtiği yerdir.

22. Aşırı gidenler, azgınlık yapanlar için ki bu söz, az önce geçen mirsad ile, veya biraz sonra gelecek "meab" ile ilgili olabilir. Yani, cehennem azgınlar için bir gözetleme yeri yahut azgınlar için bir meâb, yani dönüp varılacak son yer olan bir gözetleme yeri olmuştur. Bu kelime "mirsâd"ın sıfatı veya ondan bedel veya 'in ikinci haberidir.

23. "Kalmak üzere". Bu kelime, bir yerde ikâmet edenler mânâsına olup azgınlar için takdir edilmiş olan hali anlatır. Yani, o azgınlar orada ikâmet edip durmak üzere, "asırlarca".

AHKAB, "hukub" kelimesinin çoğuludur. Hukub, ard arda olma mânâsını da içererek asır ve karn kelimeleri gibi peşpeşe gelen birçok seneyi kapsayan bir devir demektir ki "seksen küsur yıl" diye yaygındır. Her biri bin sene demek olan ahiret günleriyle, senesi üçyüz altmış gün olmak üzere seksen yıl diye rivayet edilmiştir ki yirmidokuzbin sene kadar bir devir demek olur.

Yetmiş bin sene diyenler de olmuştur. Her ne olsa "hukub," sonu olan bir müddeti ifade ettiği için buradan cehennem azabının sona ereceğini anlamak isteyenler olmuştur. Fakat şunu gözden kaçırmamak gerekir ki tekil bir kelime olan "hukub"un, sonu olan bir süreyi ifade etmesinden çoğul olan "ahkâb"ın da sonlu olması gerekmez. Tefsirciler der ki: Bu kelimede ard arda gelme mânâsı bulunduğu ve az bir müddetin de ard arda gelmesi halinde sonsuza kadar gidebileceği cihetle demek, devirlerce, sonsuza kadar demek olur. Nitekim, bir çokları da "hukub" kelimesinin, bütün zamanları içine alan dehir mânâsında olduğunu söylemişlerdir. Sonra bundan bir sona erme anlaşıldığı var sayılsa bile, bu bir mefhum-u muhaliftir. Diğer âyetlerde geçen ve kâfirlerin cehennemde sonsuza kadar kalacaklarını açıkça gösteren naslarla çelişkili olamaz. Öte yandan "azgınlar" tabiri, "takva sahipleri" karşıtı olarak müminlerin asilerini de kapsayan bir mânâda düşünülmesi halinde cehennemde kalışın sona ermesi onlara nazaran olabilir. Gerçekte cehennemin müminlerin asilerine ait olan tabakasının neticede söneceği hakkında bir hadis-i şerif de rivayet edilmiştir. Buradan dünyada mahkum ve esir milletlerin hallerine de bir işaret çıkarılabilir.

24. Hava serinliği veya uyku,

25. "Ancak bir kaynar su ve irin".

HAMİM sıcak, kaynar su; GASSAK, cehennemdekilerin vücutlarından dökülen, akan irin demektir. Dökülmek ve akmak mânâsına gelen "gasak"tan türetilmiştir.

26-27. "Tam uygun". Aslında mastar olan bu kelime "tamamen uygun" mânâsına aşırılık ifade eden bir sıfattır. Çünkü o günü inkâr edip, asla böyle bir gün olmayacağını söylemenin, tam karşılığı o günün en şiddetli azabını göstermektir.

28-31. "İyice yalanlamışlardı". Bu kelime yalanlama mânâsına tef'il babından mastardır. "Tadın, artık size, azabınızı artırmaktan başka bir şey yapmıyacağız". Bu da azabın sona ermiyeceği hususunda bir nasstır.

Azgınların, yalanlayıcıların halini açıkladıktan sonra takva sahiplerinin hallerine geçilerek buyruluyor ki: