76-İNSAN:
إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ تَنزِيلاً {23} فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تُطِعْ مِنْهُمْ آثِماً أَوْ كَفُوراً {24} وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَأَصِيلاً {25}
سورة الإنسان (76) ص 580
وَمِنَ اللَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ وَسَبِّحْهُ لَيْلاً طَوِيلاً {26} إِنَّ هَؤُلَاء يُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ وَيَذَرُونَ وَرَاءهُمْ يَوْماً ثَقِيلاً {27} نَحْنُ خَلَقْنَاهُمْ وَشَدَدْنَا أَسْرَهُمْ وَإِذَا شِئْنَا بَدَّلْنَا أَمْثَالَهُمْ تَبْدِيلاً {28} إِنَّ هَذِهِ تَذْكِرَةٌ فَمَن شَاء اتَّخَذَ إِلَى رَبِّهِ سَبِيلاً {29} وَمَا تَشَاؤُونَ إِلَّا أَن يَشَاءَ اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيماً حَكِيماً {30} يُدْخِلُ مَن يَشَاءُ فِي رَحْمَتِهِ وَالظَّالِمِينَ أَعَدَّ لَهُمْ عَذَاباً أَلِيماً {31}
Meal-i Şerifi
23- Kur'ân'ı sana kısım kısım biz indirdik biz.
24- O halde Rabbinin hüküm vermesi için sabret. Onlardan hiçbir günahkâra yahut nanköre itaat etme.
25- Sabahakşam Rabbinin ismini an.
26- Gecenin bir bölümünde de O'na secde et (akşam ve yatsı namazlarını kıl). Hem de O'nu uzun bir gece tesbih et (teheccüd namazı kıl).
27- Çünkü onlar bu dünyayı seviyorlar ve önlerindeki ağır bir günü arkaya atıyorlar.
28- Onları biz yarattık ve mafsallarını sımsıkı bağladık. Dilediğimiz vakit de kılıklarını değiştiririz.
29- İşte bu bir öğüttür. Dileyen Rabbine giden yolu tutar.
30- Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Kuşkusuz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
31- Allah dilediğini rahmetine sokar. Zalimlere ise, acıklı bir azap hazırlamıştır.
23. Sana başkası değil, biz indirdik, biz Kur'ân'ı. İnsana doğru yolu gösteren ve o tertemiz şarap neşesini sunan Kur'ân'ı kısım kısım indirdik yani bir defada değil, zaman zaman aralıklı olarak, yirmi üç senede, azar azar. İlk insanın yaratılışında olduğu gibi, bunda da basamak basamak olgunlaşma ve yükselme kuralına bir uygunluk vardır. Bununla önceden zikredilmeyen birçok şey olacak ve bu vaad edilen şeyler kesinlikle gerçekleşecektir.
24-25. Onun için acele etme de Rabbinin hüküm vermesi için sabret. Bugün son zafer ve başarıya erdirmeyip de yükümlü tutup, imtihan ettiği bir takım gayret ve didinmelerin zorluğuna dayan, ilerde vereceği hükmü gözet, çünkü bu çekilen zahmetlerin güzel bir sonu var sabırsızlık edip de o insanlar içinden bir günahkâra yani günaha çağıran bir günahkâra veya küfre çağıran nankör bir kâfire itaat etme. Rabb'ının ismini an. "Bir de sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin."(Bakara, 2/45) âyetinin mânâsınca sabır ile beraber ezana ve namaza devam et. "Sabah akşam".
BÜKRA, erken demektir. "Er"sözü, sabah ve sabahtan öğleye kadar olan süre için kullanılır.
ASÎL, ikindi ve akşam üzeri mânâlarına gelmekle beraber öğleden akşama kadar olan zamana denir. Buna göre "sabahtan akşama kadar" demek olup bunun içinde sabah, öğle ve ikindi namazları vardır.
26. ve geceden de, yani gecenin bir kısmında da Ona, (yani Rabbına) secde et. Burada "fâ" ile "secde et" emri, "zikret" emrini de beyan ederek ondan da maksadın namaz olduğunu anlatır.
Secde, "zikr-i cüz, irade-i kül" (bir bütünün bir parçasını zikredip tamamını kastetme) yoluyla namazdan mecazdır. Yani secde zikredilmiş, namaz kastedilmiştir. Gecenin bir kısmı ve parçası da akşam ve yatsı demek olur.
Hem de onu, uzun gece, (yahut geceleyin uzun uzadıya) tesbih et. Bunda da Müzzemmil sûresinde geçtiği üzere Peygamber'e teheccüdün vacip olduğuna bir dikkat çekme olmakla beraber, Rabbinin hükmü gelinceye kadar sabredilmesi emredilen müddetin uzun bir gece gibi geleceğine ve onun, Allah'ı tesbih edip noksan sıfatlardan uzak tutarak uyanık bir şekil de ibadet ve hazırlık ile geçirilmesi gerektiğine de işaret vardır. Bu işaretin, dolayısıyla ümmete ait olacağı da unutulmamalıdır.
27. Çünkü onlar, yani kâfirler "peşini", yani dünyayı seviyorlar", "ağır bir günü arkalarına atıyorlar". Bu ağır gün, önlerinde bulunan kıyamettir.
28-29. "Eklem yerlerini bağladık". Esaret maddesi olan esr, aslında sıkı bağlamak mânâsına mastar olup bağlama vasıtası olan bukağı ve bağ için de kullanılır ki, burada yaratılış bağları, bedenlerin eklemlerini bağlayan damar, sinir ve adeleler gibi bağ vasıtaları ile tefsir olunmuştur. Biz bu "şedd-i esr" sözünü meâlde "kundakları bağlamak" şeklinde ifade etmeyi uygun bulduk.
"Dilediğimizde yerlerine benzerlerini getiririz". Burada "tebdil-i emsâl = yerlerine benzerlerini getirme" mimin kesriyle misil'den, kendilerini yok eder, yerlerine diğer benzerlerini yaratırız mânâsına, tebdil-i zevat yani zatlarını değiştirme mânâsına da olabilirse de, sıfat ve kılık mânâsına mimin fethasıyla mesel'den türetilerek "sıfatlarını, niteliklerini değiştirme" mânâsına olmak daha uygundur. Nitekim Vâkıa Sûresi'nde, "Kılıklarınızı değiştirmek ve sizi bilmeyeceğiniz bir yaratılışla yaratmak üzere.."(Vâkıa, 56/61) âyetinde bu mânâ açık idi.
30. "Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz". Bu âyet "cebr ve kader" meselesinde fikirlerin çarpışma sahası olmuş ise de bunda kulların dileme hak ve yetkisi olduğunda, bununla beraber bu dilemelerin mutlak olmayıp Allah'ın dilemesine uygunlukla kayıt altına alındığında şüpheye yer yoktur. Dolayısıyla sorumluluk kula, hüküm Allah'a aittir. Onun için kul, kendi kaderini kendi keyfine göre çizemez. Kul, Allah'ın dilemesi çerçevesinde sorumludur. Yüce Allah ise, hiçbir kayda bağlı olmadan dilediğini yapar. Yol, onun tayin ettiği; sevap ve ceza da onun hükümleridir.
31. O dilediğini yapar. Bundan dolayı "Dilediğini rahmetine sokar. Zalimlere ise acıklı bir azap hazırlamıştır." buyurarak biri rahmetine, biri azabına giden iki yol göstermiştir. İşte insan, gösterilen bu iki yolun arasında imtihan edilmek üzere yaratılmıştır. Yukarıda kısmen açıklanan bu vaad ve tehdit, gelecek sûrelerde de derinlemesine tahkik ve izah edilecektir.