73-MÜZZEMMİL:
إِنَّا سَنُلْقِي عَلَيْكَ قَوْلاً ثَقِيلاً {5} إِنَّ نَاشِئَةَ اللَّيْلِ هِيَ أَشَدُّ وَطْءاً وَأَقْوَمُ قِيلاً {6} إِنَّ لَكَ فِي اَلنَّهَارِ سَبْحاً طَوِيلاً {7} وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ وَتَبَتَّلْ إِلَيْهِ تَبْتِيلاً {8} رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَاتَّخِذْهُ وَكِيلاً {9} وَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَاهْجُرْهُمْ هَجْراً جَمِيلاً {10}
Meal-i Şerifi
5- Doğrusu biz, senin üzerine ağır bir söz bırakacağız (Kur'an vahyedeceğiz).
6- Çünkü gece kalkışı hem daha etkili, hem de söz bakımından daha sağlamdır.
7- Çünkü gündüz senin için uzun bir meşguliyet vardır.
8- Rabbinin adını an ve bütün gönlünle ona yönel.
9- O, doğunun ve batının Rabbidir. Ondan başka tanrı yoktur. O halde yalnız O'nu vekil tut.
10- Başkalarının diyeceklerine sabret, güzellikle onlardan ayrıl.
5. Bununla beraber bu gece kalkışının ve Kur'ân'ı tertil üzere okumanın asıl maksat olmayıp hazırlık mahiyetinde bir giriş olduğu açıklanmak üzere buyruluyor ki, Çünkü biz sana ağır bir söz indireceğiz. Dayanılması, uygulama ve yerine getirilmesi çok zor olan büyük bir kelâmı üzerine indirip tatbikini ve uygulamasını sana emredeceğiz. Bu söz, ağır yükümlülükleri ve sorumlulukları kapsayan ve savulması ve geri çevrilmesi mümkün olmayan Kur'ân ile Peygamberlik emri, indirilmesi de onun vahyidir. Hz. Peygamber (s.a.v)'e vahiy inerken o kadar ağır ve şidddetli gelirdi ki, derhal yüzü değişirdi. Nitekim Hz. Aişe demiştir ki: Gayet soğuk bir günde vahiy inerken baktım, açılırken alnından ter fışkırıyordu. Aynı şekilde Veda Haccı sırasında Arafat'da "Gadba" adlı devesinin üzerinde iken vahiy gelince ağırlıktan deve çöke kalmıştı. Vahy ve onun inişi böyle maddi olarak bile bir ağırlık ve baskı ile geldiği gibi mânâsındaki hükümlerin ve ahlâk kurallarının icra ve uygulaması da nice zorlukları beraberinde getiren ağırlıkları kapsar. Kur'ân'ı okumak kolay olsa da onunla amel etmek zordur. Sonra, terazide ecri ve mükâfatı da ağırdır.
6. İşte önce gece kalkmak ve Kur'ân okumakla emir, bu cümleden olmak üzere gelecek olan ağır emirlerin uygulanabilmesine imkan ve yetenek kazanmak üzere nefisleri terbiye etmek ve nefsi yenme gayretlerini geliştirip kuvvetlendirmek için hazırlık mahiyetinde çalışmadır. Bunun gündüz yapılmayıp da geceden başlamasının sebep ve hikmeti büyüktür. Çünkü gece nâşiesi yani gece yetişen nefis, veya gece meydana gelen olay veya gece neşesi ve olayı, "Daha baskın, daha samimidir."
VATI', lügatte; basmak, çiğnemek, yumuşatıp döşemek, hazırlamak, uydurmak, yani uygun hale koymak ve uygunluk mânâlarında mastardır. Bir de tümseklikler arasında basık ve engin yere denir.
Ebu Amr ve İbnü Amir kırâetlerinde vav'ın kesri ve ta'nın fethasıyla ve uzatarak okunur. Bununla aynı baptan mastar olan "muvatae", uygunluk, uyuşma demektir. Yani, gece yapılan amel daha baskın, daha samimi yahut kalp ve vicdana daha uygun demektir. Gece sessizlik ve her şeyden ayrılma zamanı olduğu için, uyanık olanların gözü gönlüne daha uygun ve gündüzleyin çeşitli engeller ve meşgaleler içinde duyulamıyacak olayları duymak için keşfi daha açık ve gösterişten, başkalarının bakısından kurtulmuş olarak ihlaslı davranmaya daha uygun yahut daha keskin, daha dokunaklıdır.
Ve deyişce, söyleyiş ve anlayış açısından daha sağlamdır. Söz daha iyi söylenir ve duyulur, gürültüler kesilmiş bulunacağı için okuma ve düşünme, inceleme ve zikir, söylenen ve dinlenen söz daha sağlam olur.
7. Çünkü senin için gündüzün uzun bir yüzüş var. Burada sebh, yani yüzmek iki şekilde tefsir edilmiştir:
BİRİSİ, Gündüzün yer yüzünde hareket; insanı meşgul edecek, okumaya ve ibadete engel işler vardır. Bunların arasında, geceki huzur ve neşe bulunmaz demektir.
İKİNCİSİ de diğer ihtiyaçlarını ve önemli işlerini görecek uygun bir zaman vardır, demek olur.
ÜÇÜNCÜ bir mânâ da, kalkmakla emrolunduğun bu gecenin bir gündüzü gelecektir ki sen o zaman uzun bir paklığa ve temizliğe ereceksin mânâsında gelecek için bir müjde olur. "Ve açtığı sıra o sabaha andolsun."(Müddessir, 74/34) âyetinde olduğu gibi.
8. İşte bu iç ve dış sebeplerden dolayı ilerisi için hazırlanmak üzere gece kalk ve tertil ile Kur'ân oku ve Rabbının ismini an. Gece ve gündüz onu an. "Sübhanallah","Lâilahe illallah" "Allahû Ekber" demek, Allah'ı ululamak, namaz kılmak, Kur'ân okumak, ilim öğretmek, Allah için öğüt verip yol göstermek gibi Resulullah (s.a.v)'ın gece ve gündüz bütün saatlerinde meşgul olduğu şeyler buna dahildir. "Tam anlamıyla ona yönel" Kendini her şeyden çekerek Rabbına çekil, samimi bir şekilde onun emir ve itaatı ile meşgul ol. İçinde yüzdüğün dünya meşgale ve maksatları, alakası gönlünü asla işgal etmesin.
TEBETTÜL, lügatte, kesmek demektir. Nitekim her şeyle ilgisini kesip Allah'a ibadet ettiği için Hz. Meryem'e "betûl" denilmiştir. Erkeklere karşı istek ve arzu duymayan kadına da betûl denir.
TEBTÎL, iyice ve tamamen kesmek; tebettül ise çalışarak kesilip çekilmektir. Râzi şöyle der: veya buyurulmayıp buyurulması ince bir mânâyı ifade eder. Şöyle ki, asıl maksat, herşeyden kesilip Allah'a dönmektir. Tebtilde ise, Allah'a yönelmek için bir iş yapma mânâsı vardır. Bir işle meşgul olan kendini tamamen Allah'a vermiş olamaz. Zira Allah'tan başkasıyla meşgul olan, Allah için herşeyden ilgisini kesmiş olmaz. Fakat "tebettül"ün yani Allah'a çekilmenin meydana gelebilmesi için de önce "tebtîl" yani kendini her şeyden çekmek gerekir. Nitekim bir âyette, "Uğrumuzda cihat edenlere gelince, elbette biz onları yollarımıza hidayet ederiz."(Ankebut, 29/69) buyurulmuştur. Onun için, yüce Allah önce asıl gaye olan "Allah'a yönelme"yi, sonra da onun şartı olan "bu iş için çalışma" yı zikretmiştir.(1)
"Rabbinin ismini zikret ve ona yönel" denilmek suretiyle zikrin ve yönelmenin Rab ismine bağlanması da önce, yaratılanlardan ve kullardan ilgiyi kesip yüce Allah'ın ilâhlık hükümlerini, kendi içimizdeki ve dışımızdaki idare şeklini ve tasarrufundaki sırları düşünmeye dalmak; ikinci olarak da işten o işi yapana, hükümden o hükmü verene nefsi teslim etmek mânâsına işarettir.
9. Bu nedenle açıklama yapılarak buyruluyor ki, o senin Rabb'ın bütün doğu ve batının Rabbidir Âlemlerin Rabbidir. Âlemde gerek parlayan gerek sönen her şeyin her hususta Rabbi, yöneticisi, terbiye edicisi, maliki odur. Parlatan o, söndüren de odur. Herkes gerek bilsin gerek bilmesin bütün âlem onun ilâhlığı altındadır. O'ndan başka ilâh yoktur. Tam bir sevgiyle sevilip, gönül verilecek ve ibadet edilecek, emrine boyun eğilecek ondan başka ilâh yoktur. İbadet edilecek varlık ancak odur. Akılların kavrayabildiği ve kavrayamadığı bütün emellere arzulara hakim olan ancak odur. Başkasından ummak boşunadır. Rablık da onun, ilâhlık da onundur. Onun için, ancak onu vekil tut, bütün işlerini onun görmesini iste. Şuurlu dileklerin hepsinde onun emir ve hükmü doğrultusunda yürü, ona dayan. Ne senin kendinin ne de başkalarının arzusuna göre yürüme. Onun her hususta irade ve gücü geçerlidir. Oysa onun hükmüne uymayan her düşünce ve emel batıl ve geçersizdir. O senin bütün işlerini iyileştirmeye ve düzeltmeye, sana düşmanlık edecek olanların hakkından gelmeye yeter.
İnsanların en önemli işleri asıl olarak sadece iki durumla sınırlandırılmıştır. Birisi Allah ile olan muamelelerin nasıl olacağı, birisi de yaratıklarla olan muamelelerin nasıl olacağıdır. Birinci kısım daha önemli olduğu için sûrenin başından buraya kadar onunla ilgili esaslar açıklandıktan sonra, ikinci kısım için de buyruluyor ki;
10. Onu vekil tut ve başkalarının diyeceklerine sabret ve onları bir hecr-i cemil ile terket, şimdilik hallerine bırak.
HECR-İ CEMİL, kalben ve fikren onlardan uzak durup yaptıkları işlerde onlara uymamaklaberaber kötülülerine karşılık vermeye kalkışmayıp hoşgörü, idare ve güzel ahlâk ile güzel bir muhalefet yapmaktır. Bunun benzeri, "Onun için sen kendilerine aldırma, onlara öğüt ver."(Nisa, 4/63) "Ve cahillerden yüz çevir."(A'râf, 7/199) "Onlardan yüz çevir." (En'âm, 6/68) ve "Bizden yana her bakımdan selamette olunuz. Biz cahillik edenleri aramayız." (Kasas, 28/55) âyetleridir. Râzi der ki: Bir kısım tefsirciler bu âyetin "savaş" emrinden önce inip sonra savaş emri ile hükmünün kaldırıldığı görüşünü benimsemişlerdir. Diğer bazı âlimler ise, bunun kabul edilmeye daha çok vesile olan şeyler hususunda Allah'ın iznine tutunmak olduğunu ve bu gibi hususların hükmünün kaldırılamıyacağını söylemişlerdir ki, en sahih olan da budur"