65-TALAK:

ذَلِكَ أَمْرُ اللَّهِ أَنزَلَهُ إِلَيْكُمْ وَمَن يَتَّقِ اللَّهَ يُكَفِّرْ عَنْهُ سَيِّئَاتِهِ وَيُعْظِمْ لَهُ أَجْراً {5}

سورة الطلاق (65) ص 559

أَسْكِنُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ سَكَنتُم مِّن وُجْدِكُمْ وَلَا تُضَارُّوهُنَّ لِتُضَيِّقُواعَلَيْهِنَّ وَإِن كُنَّ أُولَاتِ حَمْلٍ فَأَنفِقُوا عَلَيْهِنَّ حَتَّى يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّ فَإِنْ أَرْضَعْنَ لَكُمْ فَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ وَأْتَمِرُوا بَيْنَكُم بِمَعْرُوفٍ وَإِن تَعَاسَرْتُمْ فَسَتُرْضِعُ لَهُ أُخْرَى {6} لِيُنفِقْ ذُو سَعَةٍ مِّن سَعَتِهِ وَمَن قُدِرَ عَلَيْهِ رِزْقُهُ فَلْيُنفِقْ مِمَّا آتَاهُ اللَّهُ لَا يُكَلِّفُ اللَّهُ نَفْساً إِلَّا مَا آتَاهَا سَيَجْعَلُ اللَّهُ بَعْدَ عُسْرٍ يُسْراً {7}

Meal-i Şerifi

5- Bu, Allah'ın size indirdiği buyruğudur. Kim Allah'tan korkarsa Allah onun kötülüklerini örter ve onun mükafatını büyütür.

6- O kadınları, gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun ve onları sıkıştırmak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Şayet gebe iseler, yüklerini bırakıncaya kadar onları besleyin. Sonra sizin için emzirirlerse ücretlerini verin ve aranızda güzellikle konuşup danışın. Güçlük çekerseniz çocuğu, başka bir kadın emzirecektir.

7- Eli geniş olan genişliğine göre nafaka versin. Rızkı kısılmış bulunan da Allah'ın kendisine verdiğinden versin. Allah bir kişiye ne vermişse ancak onu teklif eder. Allah bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır.

5. Bu zikredilen hükümler Allah'ın emridir onu size indirdi, diğer ümmetlerde yoktu. Hz. Muhammed ile onun ümmetine indirdi ve her kim Allah'tan korkar emir ve hükümlerini korursa Allah onun kabahatlerini tarafından keffâretleyip örter. Çünkü "iyilikler kötülükleri giderir.." (Hud, 11/114) buyurulmuştur ve onun mükafatını büyütür, katlar. Bu sûrede böyle takva tavsiyelerinin her birinde dikkat çeken husus, müjde ve tehditler beraberce zikredildiğinde birkaç defa tekrar ve teyide (kuvvetlendirmeye), aile hukukunun, kadın ve boşama işlerinin hususi önemine ve bu konudaki dikkatsizliğin, "Allah'ın yanında en sevimsiz helal, boşamadır." hadisiyle de anlatıldığı gibi birtakım adi bahanelerle talak salahiyyetinin kötüye kullanılmasındaki mahzurların ve bu yüzden uğranılacak müşkillere göğüs gerilmesindeki mükafatın büyüklüğüne ve onun için gerek aşk ve muhabbet, gerek kin ve nefret sebebiyle Allah korkusu, vazife hisleri unutuluvermeyip her hususta Allah'ın emirlerine itina gösterilerek, takva yolunun tutulması ve korunma çarelerininin aranması gereğine sıkı sıkıya işaret etmesidir. Böylece gerektiğinde boşama gerçekleştiği takdirde önce (Talak, 65/1) âyetinde buyurulduğu gibi burada da yine korunma yollarından olmak üzere buyuruluyor ki

6. onları: yani boşanıp da iddet içinde bulunan kadınları, boşamadan önce olduğu gibi gücünüzün yettiğinden, kendi oturduğunuz yerin bir kısmında oturtun.

Vücd, insanın gücü, gücünün yetebildiği varlığı demektir. Buna göre kadının kocasına gücünün yetemeyeceği bir ev teklif etmeğe de hakkı yoktur. Sonra belli ki bu emirler, sağ kalanlaradır. Binaenaleyh kocası vefat eden kadının iddetinde ikamet yeri ve nafaka talebinde bulunmaya hakkı yoktur. O varisler arasında bulunduğu için tereke (ölen kimsenin bıraktığı şey)den hissesi ne ise onu alır. Bu konuda bilgi için "İçinizden ölüp geriye eşler bırakanlar eşlerinin, (evlerinden) çıkarılmaksızın bir yıla kadar geçimlerinin sağlanmasını vasiyyet etsinler..." (Bakara, 2/240) âyetinin tefsirine bkz.) Bununla beraber üzerlerinde tazyik yapmak, bezdirmek için onlara zarar vermeye kalkışmayın ve eğer o iddet bekleyen boşanmış kadınlar gebe iseler ki o gebelik gerek boşama esnasında veya daha önce bilinmiş olsun ve gerek iddet içinde anlaşılsın, kadının bunu gizlemeyip haber vermesi gerekmektedir.

Zira "Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah'ın kendi rahimlerinde yarattığını gizlemeleri kendilerine helal olmaz..." (Bakara, 2/228) âyeti de bunu ifade etmektedir. İşte böyle hayzın kesilmesi ve gebelik gibi kendine ait hususlarda kadının sözü tasdik edilmelidir. O halde onlar ta yüklerini bırakıncaya kadar kendilerine, infak ediniz nafakalarını veriniz. İddetin asıl gayesi, gebe olup olmadığını ortaya çıkaracak bir zaman bekletmek olduğu için, gebe olduğu anlaşılınca artık onu üç hayız bekletmeye gerek kalmayacağı gibi, üç ay ile de yetinilmeyip az veya çok miktarda, ta yükünü bırakıncaya kadar infak etmek gerekir. Boşama tarihinden itibaren gebelik müddetinin en azı altı ay, en çoğu ise Hanefilere göre iki sene, Şâfiîlere göre dört senedir. Buradaki "eğer onlar galebe iseler" şartı, mutlak harcama emrinin sebebi değil, "yüklerini bırakıncaya kadar" gayesiyle şartlı infakın sebebidir. Onun için bu şartın zıt mânâsı, gebe olmayan boşanmış kadınlara iddetlerinde, ikamet için ev lazım ise de nafaka gerekmezmiş gibi bir anlam ifade etmez. Bilakis uzun olabilecek iddetin sonuna kadar infak emrinin ibare (metin parçası) ile müdafaası, iddetleri daha kısa olan kadınlara bekleme sebebindeki iştirakten dolayı, infakın vacib olduğunu delalet yoluyla anlatır. "Onları çıkarmayın, oturtun" buyurulması da, bu hususun yine işaret yoluyla alâmetidir. Çünkü evden çıkarmayı yasaklamak, oturtmanın gereklerinden birinin de infak olduğunu kolayca anlatmaktadır. Böyle iken burada gebelik şartının açıklanması, şu nükteleri ifade eder.

Birincisi, iddet bekletip infak etmekten asıl maksadın, gebelik olduğunu göstermektir.

İkincisi, Uzama ihtimali bulunan gebeler hakkında şüpheyi ortadan kaldırmaktır.

Üçüncüsü, boşama olmasa bile gebe olanlara özel bir itina ile bakılmasına işaret etmektedir.

Dördüncüsü, de şu meseleyi ayrıntılarıyla anlatmak içindir: Doğurduktan sonra çocuğu şayet sizin için yani siz babaların hesabına emzirirlerse o vakit onlara emzirme ücretlerini verin. Buna göre çocuk dünyaya gelince ona baktırmak, infak etmek vazifesi esas itibariyle babalara aittir. Murdıayı, yani emzirecek süt anayı baba tutacak, masrafını baba verecektir. Ananın da hıdane, yani çocuğu kendi kucağında bulundurup ona fiilen bakma hakkı vardır. Çocuğun hakkı da evvela ana sütünü emmektir. Onun için boşanmış olan ana, çocuğa bakma hakkını kullanıp da babanın hesabına olarak ücretle o çocuğu emzirecek olursa, babanın o çocuğu ondan almayıp süt emzirme ve bakım ücretini vermesi gerekir. Yok eğer babası hesabına değil de ana kendi hesabına emzirecek olursa o zaman babanın çocuğun anasına ücret vermesi gerekmez. Yalnız baba, emzirme ücretinin dışında giyim ve diğer masraflarını verir ve bütün bunların aralarında kararlaştırılması lazım gelir. Onun için buyuruluyor ki Ve iyilikle, yani iki tarafın durumuna uygun ve çocuğun menfaatını gözeterek güzel bir şekilde, ne baba tarafından cimrilik, ne ana tarafından zorluk gösterilmeksizin, aranızda müşavere edin, gereken ücreti ve çocuğun nafakasını kararlaştırın, boşanıp ayrıldık diye küsüp birbirinize zorluk çıkarmayın ve eğer birbirinize zorluk çıkaracak olursanız baba cimrilik edip gerekeni vermez veya ana fazlasını ister, emzirmeye nazlanır veya emzirmek istemezse o zaman onu babanın hesabına diğer bir emzikçi kadın emzirecektir. Emzikli bir kadın tutulacaktır. Baba diğer bir süt anası bulup emzirtecek ve ona gereken ücreti vermeye mecbur olacaktır. Bu takdirde ise ana çocuğuna analık etmemiş, şefkat duygusu beslememiş, Allah'ın kendisine vermiş olduğu sütü yavrusundan esirgeyip fazla para ile satmak alçaklığına düşmüş olacağı gibi, çocuğunu anasından esirgeyen ve gücünün yetebileceği ücreti vermeyip zorluk çıkarmış olan baba da, evladını hem yabancı ellere düşürmeye sebebiyyet vermiş hem de yine ücret ve nafaka vermeye, belki anasına vermek istemediğinden fazla vermeye mahkum olacaktır. Ancak çocuk anasından başka kadının memesini almadığı takdirde onu emzirecek diğer bir kadın bulunanamış demek olacağından, bu durumda çocuğun ölümüne meydan vermemek için ana takdir edilecek bir ücrette emzirmeye hakim tarafından zorlanır.

7. Genişliği bulunan kimse genişliğinden infak etsin, bu âyet bütün nafaka meselelerinde uygulanabilir bir hükümdür. Yani emredilen infaklardan hangisi olursa olsun infak ile sorumlu bulunan kimsenin, hali vakti müsait olup da malca genişliği varsa genişliğine göre nafaka versin. Bütün genişliğini versin değil, genişliğinden yani "Ve onlar ki, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar." (Furkan, 25/67) âyetini unutmayıp ne israf ederek ne de kısarak değil, orta bir yol tutarak uygun olanı versin rızkı kısılmış olan kimseler de Allah'ın ona verdiğinden infak etsin; orta halli olan orta halli, az olan da az versin. Çünkü Allah kimseye verdiklerinin dışında bir şey teklif etmez; her hususta böyle olduğu gibi infak teklifleri de böyledir. Zengin zenginliğine göre, fakir de fakirliğine göre sorumlu olur. Borç bulabilirse sonradan vermek üzere iyi niyetle borç eder. Bu da bir bakıma Allah'ın ihsanı sayılır Allah bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır. Binaenaleyh fakirler ve fakir aileleri de bulabildiklerine kanaat ederek ve sabrederek ilerisi için Allah'tan ümidi kesmemeli, zenginler de böylelerini ihmal etmemeli, zekat, sadaka ve yardımlarıyla gözetmeli, zengin ve fakir hepsi Allah'tan korkarak çalışmalıdırlar.

Kadın, aile ve infak işlerinde bozukluk, ahlâksızlık, idaresizlik, Allah'ın emirlerine isyan ile haksızlık ve azgınlığın; bir toplumun, bir medeniyetin bir memleketin yok edilmesine yol açan sebeplerden olduğu anlatılmak suretiyle bu sûrede yer verilen hükümlerin bir taraftan önceki Teğâbun Sûresi'ne bir taraftan de gelecek olan Tahrim Sûresi'ne bağlanmak üzere buyuruluyor ki: