58-MÜCADELE:

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ تَوَلَّوْا قَوْماً غَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِم مَّا هُم مِّنكُمْ وَلَا مِنْهُمْ وَيَحْلِفُونَ عَلَى الْكَذِبِ وَهُمْ يَعْلَمُونَ {14} أَعَدَّ اللَّهُ لَهُمْ عَذَاباً شَدِيداً إِنَّهُمْ سَاء مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ {15} اتَّخَذُوا أَيْمَانَهُمْ جُنَّةً فَصَدُّوا عَن سَبِيلِ اللَّهِ فَلَهُمْ عَذَابٌ مُّهِينٌ {16} لَن تُغْنِيَ عَنْهُمْ أَمْوَالُهُمْ وَلَا أَوْلَادُهُم مِّنَ اللَّهِ شَيْئاً أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ {17} يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ جَمِيعاً فَيَحْلِفُونَ لَهُ كَمَا يَحْلِفُونَ لَكُمْ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ عَلَى شَيْءٍ أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ الْكَاذِبُونَ {18} اسْتَحْوَذَ عَلَيْهِمُ الشَّيْطَانُ فَأَنسَاهُمْ ذِكْرَ اللَّهِ أُوْلَئِكَ حِزْبُ الشَّيْطَانِ أَلَا إِنَّ حِزْبَ الشَّيْطَانِ هُمُ الْخَاسِرُونَ {19} إِنَّ الَّذِينَ يُحَادُّونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَئِكَ فِي الأَذَلِّينَ {20} كَتَبَ اللَّهُ لَأَغْلِبَنَّ أَنَا وَرُسُلِي إِنَّ اللَّهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ {21}

سورة المجادلة (58) ص 545

لَا تَجِدُ قَوْماً يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءهُمْ أَوْ أَبْنَاءهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ أُوْلَئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ وَأَيَّدَهُم بِرُوحٍ مِّنْهُ وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ أُوْلَئِكَ حِزْبُ اللَّهِ أَلَا إِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ {22}

Meal-i Şerifi

14- Allah'ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler, ne de onlardan. Bilerek yalan yere yemin ediyorlar.

15- Allah onlara çetin bir azab hazırlamıştır. Onlar ne kötü işler yapıyorlar!

16- Yeminlerini kalkan yapıp Allah'ın yolundan çevirdiler. Onlar için küçük düşürücü bir azab vardır.

17- Onların ne malları, ne de evlatları, kendilerinden, Allah'dan hiçbir şey savamaz. Onlar ateş halkıdır. Orada ebedî kalacaklardır.

18- Allah onların hepsini tekrar dirilttiği gün, dünyada size yemin ettikleri gibi O'na da yemin edecekler ve kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını, sanacaklardır. İyi bilin ki onlar yalancıdırlar.

19- Şeytan onları istilâ etmiş, onlara Allah'ı anmayı unutturmuştur. Onlar, şeytanın hizbi (partisi)dir. İyi bilin ki şeytanın partisi kaybedecektir.

20- Allah'a ve Resulüne düşman olanlar var ya, onlar en alçaklar arasındadırlar.

21- Allah: "Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz." diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, galipdir.

22- Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin, babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa Allah'a ve Resulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini görmezsiniz. Onlar o kimselerdir ki Allah kalblerine iman yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah'ın hizbi (dininin yardımcıları)dir. İyi bil ki, kurtuluşa ulaşacak olanlar, Allah'ın hizbidir.

14. Bakmaz mısın. Bu ifade taaccüb ve hakaret anlamındadır. Dikkat nazarlarını çekmek için Peygamber'e veya hitab edilmesi gereken her muhataba hitabdır. Yani ne çirkin halleri var bak! Şunlara, şu münafıklara Allah'ın gadab etmiş olduğu bir kavme yardaklık etmektedirler. Münafıklar yahudilere yardaklık ediyor, müminlerin sırlarını onlara naklediyorlardı. Onlar ne sizdendirler ne de onlardan; arada gidip gelen, bir orada bir burada çalkanıp duran münafıklardır. Ve bile bile yalan yere yemin ederler. Rivayet olunuyor ki: "Hz. Peygamber (s.a.v) odalarından birinde oturuyordu ve yanında da birkaç sahabi vardı. Resulullah, "Şimdi yanınıza şeytan gözlü birisi gelecek." dedi. Derken gök gözlü birisi çıktı geldi. Resulullah ona: "Sen ve arkadaşların bana niye sövüyorsunuz?" buyurdu. O da, öyle bir şey yapmadığına yemin etti ve Hz. Peygamber'e "Bırak beni de gideyim arkadaşlarımı da getireyim." dedi. Gitti, arkadaşlarını çağırdı ve geldi. Onlar da yemin ettiler. İşte bunun üzerine bu âyet indirildi." Ahmed b. Hanbel, Bezzâr, İbnü Münzir, İbnü Ebî Hâtim, "Delâil" adlı eserinde Beyhaki, İbnü Merdûye ve Hâkim İbnü Abbas'tan isim açıklamadan böyle rivayet etmişler ve sonunda da "Allah onların hepsini yeniden dirilteceği gün, dünyada size yemin ettikleri gibi, O'na da yemin ettiler.." (Haşr, 58/18) âyetinin ve sonraki âyetlerin nazil olduğunu söylemişlerdir. Süddi ve Mukâtil'den nakledilen rivayette isim zikredilerek gelen adamın gök gözlü, esmer, kısa boylu ve hafif sakallı Abdullah b. Nebtel adında bir zât olduğu ve uzun uzadıya anlatıldığı üzere arkadaşlarıyla beraber yemin ettikleri ve bundan dolayı da bu âyetin indirildiği nakledilmiştir. Zikredilen bu rivayetler arasında bir tezat söz konusu olmadığı için buradan, sûrenin sonuna kadar bu sebeble indirilmiş olduğu söylenebilir. Âlûsî'nin kaydettiğine göre burada ismi zikredilen İbnü Nebtel, -ki nûnun fethi, bânın sükûnu, sonra üstünde iki nokta olan tâ ve lâm ile- İbnü Hâris b. Kaysı Ensâriyyi Evsi'dir. İbnü Kelbî ve Belâzûrî bu zâtı münafıklar arasında zikrederken, Ebu Ubeyde onu sahâbeden saymıştır. İbnü Hacer de onun tevbe ettiğine kanaat getirmiş olduğunu söylemiştir. Kâmus sahibi de bu hususta şöyle der: "Abdullah b. Nebîl Kemir, münafıklardandır." Ancak bunun başka birisi olma ihtimali de vardır.

15. Bakmaz mısın. Bu ifade taaccüb ve hakaret anlamındadır. Dikkat nazarlarını çekmek için Peygamber'e veya hitab edilmesi gereken her muhataba hitabdır. Yani ne çirkin halleri var bak! Şunlara, şu münafıklara Allah'ın gadab etmiş olduğu bir kavme yardaklık etmektedirler. Münafıklar yahudilere yardaklık ediyor, müminlerin sırlarını onlara naklediyorlardı. Onlar ne sizdendirler ne de onlardan; arada gidip gelen, bir orada bir burada çalkanıp duran münafıklardır. Ve bile bile yalan yere yemin ederler. Rivayet olunuyor ki: "Hz. Peygamber (s.a.v) odalarından birinde oturuyordu ve yanında da birkaç sahabi vardı. Resulullah, "Şimdi yanınıza şeytan gözlü birisi gelecek." dedi. Derken gök gözlü birisi çıktı geldi. Resulullah ona: "Sen ve arkadaşların bana niye sövüyorsunuz?" buyurdu. O da, öyle bir şey yapmadığına yemin etti ve Hz. Peygamber'e "Bırak beni de gideyim arkadaşlarımı da getireyim." dedi. Gitti, arkadaşlarını çağırdı ve geldi. Onlar da yemin ettiler. İşte bunun üzerine bu âyet indirildi." Ahmed b. Hanbel, Bezzâr, İbnü Münzir, İbnü Ebî Hâtim, "Delâil" adlı eserinde Beyhaki, İbnü Merdûye ve Hâkim İbnü Abbas'tan isim açıklamadan böyle rivayet etmişler ve sonunda da "Allah onların hepsini yeniden dirilteceği gün, dünyada size yemin ettikleri gibi, O'na da yemin ettiler.." (Haşr, 58/18) âyetinin ve sonraki âyetlerin nazil olduğunu söylemişlerdir. Süddi ve Mukâtil'den nakledilen rivayette isim zikredilerek gelen adamın gök gözlü, esmer, kısa boylu ve hafif sakallı Abdullah b. Nebtel adında bir zât olduğu ve uzun uzadıya anlatıldığı üzere arkadaşlarıyla beraber yemin ettikleri ve bundan dolayı da bu âyetin indirildiği nakledilmiştir. Zikredilen bu rivayetler arasında bir tezat söz konusu olmadığı için buradan, sûrenin sonuna kadar bu sebeble indirilmiş olduğu söylenebilir. Âlûsî'nin kaydettiğine göre burada ismi zikredilen İbnü Nebtel, -ki nûnun fethi, bânın sükûnu, sonra üstünde iki nokta olan tâ ve lâm ile- İbnü Hâris b. Kaysı Ensâriyyi Evsi'dir. İbnü Kelbî ve Belâzûrî bu zâtı münafıklar arasında zikrederken, Ebu Ubeyde onu sahâbeden saymıştır. İbnü Hacer de onun tevbe ettiğine kanaat getirmiş olduğunu söylemiştir. Kâmus sahibi de bu hususta şöyle der: "Abdullah b. Nebîl Kemir, münafıklardandır." Ancak bunun başka birisi olma ihtimali de vardır.

16-17-18. Bakmaz mısın. Bu ifade taaccüb ve hakaret anlamındadır. Dikkat nazarlarını çekmek için Peygamber'e veya hitab edilmesi gereken her muhataba hitabdır. Yani ne çirkin halleri var bak! Şunlara, şu münafıklara Allah'ın gadab etmiş olduğu bir kavme yardaklık etmektedirler. Münafıklar yahudilere yardaklık ediyor, müminlerin sırlarını onlara naklediyorlardı. Onlar ne sizdendirler ne de onlardan; arada gidip gelen, bir orada bir burada çalkanıp duran münafıklardır. Ve bile bile yalan yere yemin ederler. Rivayet olunuyor ki: "Hz. Peygamber (s.a.v) odalarından birinde oturuyordu ve yanında da birkaç sahabi vardı. Resulullah, "Şimdi yanınıza şeytan gözlü birisi gelecek." dedi. Derken gök gözlü birisi çıktı geldi. Resulullah ona: "Sen ve arkadaşların bana niye sövüyorsunuz?" buyurdu. O da, öyle bir şey yapmadığına yemin etti ve Hz. Peygamber'e "Bırak beni de gideyim arkadaşlarımı da getireyim." dedi. Gitti, arkadaşlarını çağırdı ve geldi. Onlar da yemin ettiler. İşte bunun üzerine bu âyet indirildi." Ahmed b. Hanbel, Bezzâr, İbnü Münzir, İbnü Ebî Hâtim, "Delâil" adlı eserinde Beyhaki, İbnü Merdûye ve Hâkim İbnü Abbas'tan isim açıklamadan böyle rivayet etmişler ve sonunda da "Allah onların hepsini yeniden dirilteceği gün, dünyada size yemin ettikleri gibi, O'na da yemin ettiler.." (Haşr, 58/18) âyetinin ve sonraki âyetlerin nazil olduğunu söylemişlerdir. Süddi ve Mukâtil'den nakledilen rivayette isim zikredilerek gelen adamın gök gözlü, esmer, kısa boylu ve hafif sakallı Abdullah b. Nebtel adında bir zât olduğu ve uzun uzadıya anlatıldığı üzere arkadaşlarıyla beraber yemin ettikleri ve bundan dolayı da bu âyetin indirildiği nakledilmiştir. Zikredilen bu rivayetler arasında bir tezat söz konusu olmadığı için buradan, sûrenin sonuna kadar bu sebeble indirilmiş olduğu söylenebilir. Âlûsî'nin kaydettiğine göre burada ismi zikredilen İbnü Nebtel, -ki nûnun fethi, bânın sükûnu, sonra üstünde iki nokta olan tâ ve lâm ile- İbnü Hâris b. Kaysı Ensâriyyi Evsi'dir. İbnü Kelbî ve Belâzûrî bu zâtı münafıklar arasında zikrederken, Ebu Ubeyde onu sahâbeden saymıştır. İbnü Hacer de onun tevbe ettiğine kanaat getirmiş olduğunu söylemiştir. Kâmus sahibi de bu hususta şöyle der: "Abdullah b. Nebîl Kemir, münafıklardandır." Ancak bunun başka birisi olma ihtimali de vardır.

19. Onlar, yani yukarıdan beri özellikleri sayılan ve şeytanın da istilası altında kalıp Allah düşüncesini unutanlar hep şeytanın hizbi, şeytanın taraftarı ve şeytanın partisidir. Uyanık ol ki şeytanın partisi muhakkak zarara uğrayanlardır. Çünkü ebedi nimeti zayi edip kendilerini azaba düşürerek nefislerini ziyân etmişlerdir.

20. Şüphe yok ki Allah ve Resulü'ne karşı yarışa kalkan haddini bilmezler öyleleri bütün o gördükleriniz, hallerini dinledikleriniz hep en alçakların içindedirler. Öncekiler ve sonrakiler içinde halkın en aşağılık, en zillete layık alçaklarından sayılmaktadırlar. Çünkü iki düşman taraftan birinin zillet ve sefaletinin en aşağı basamağı, düşmanlık ettiği tarafın izzet ve kuvvetinin derecesi ile ters yönde bir uygunluk arzetmektedir.

21. Allah yazdı. Ezelde hükmünü verip silinmesi ve bozulması mümkün olmayan bir yazı ile levh-i mahfuzda tesbit etti. Katade'ye göre bu söz, yemin makamında söylenmiştir. Yazdı ki: Celâlim hakkı için her halde ben gâlibim ben ve elçilerim. Onun için peygamberler öldürülseler bile davalarında gerek delil ve gerek kılıç itibarıyla gâlib ve muzaffer olurlar. Çünkü Allah kuvvet ve izzetine nihayet olmayan, eşi ve ortağı bulunmayan çok kuvvetli bir azizdir. Kuvveti ile resullerine yardım eder, muradına karşı asla mağlub edilmez.

22. Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavmi Allah'a ve Resulü'ne karşı düşmanlık eden kimselerle sevişir bir halde bulamazsın. Öyle kimselerle sevişmek Allah'a ve ahirete imanın gerekleriyle taban tabana zıttır. Zira, onlara o durumda dostluk yapmak küfre sevgi göstermektir. Çünkü Allah ve Resulü'ne düşmanlık etmek, küfrün en şiddetlisidir. Küfre muhabbet ise, iman ile bir arada bulunmaz. Âyetin zahirî anlamı için bu mânâ daha uygundur. Mamafih müfessirlerin bir çoğu kelâmi bir nükte üzerine oturtarak bunu şu mânâ ile tefsir etmişlerdir. "Sevmemeleri gerekir, sevmemelidirler." "İsterse onlar, babaları veya oğulları veya kardeşleri, yahut hısımları olsun..." Bu âyetin anlamı ile ilgili olarak Mümtehine Sûresi'nin "Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve âdil davranmanızı yasaklamaz.." (Mümtehine, 60/8), "Allah, yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa, işte zalimler onlardır." (Mümtehine, 60/9) âyetlerini de burada düşünmek gerekmektedir. İşte onlar, o Allah ve Resulü'ne karşı yarışa kalkışan kimseleri sevmeyen müminler yok mu Allah onların kalplerine iman yazmıştır. Yalnız lisanlarında değil, kalplerinde de tesbit etmiş ve yerleştirmiştir. Bundan anlaşılır ki asıl iman kalp işidir. Ve kendilerini tarafından bir ruh ile güçlendirmiştir. Kalplerine hayat veren ilâhî bir irfan nuruyla kuvvetlendirmiştir. Onun için Allah'ı unutmazlar. Ahiret yolunu görür, sevilecek ve sevilmeyecek kimseleri tanırlar. Allah ve Resulü'ne itaat eder ve Allah yolunda her fedakârlığa katlanırlar. Hem Allah onları altından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. O suretle ki içlerinde sonsuza dek kalmak üzere öyle ki Allah onlardan hoşnut, onlar da Allah'tan hoşnut oldular, hem kendilerinden razı olunmuş hem de kendileri ondan razı olmuş olarak Allah'ın rızasına erdiler. İşte bu özelliklerini işittiğin müminler, Allah'ın partisidir. Allah'ın askerleri, Allah dininin yardımcıları ve Allah yolunda cihad eden mücahidlerdir. Uyanık ol ki Allah'ın partisi, taraftarları, muhakkak hep felah bulanlardır. Dünya ve ahirette hayır ve isteklerine kavuşanlar ancak onlardır. "Allah'ım bizi de onlardan kıl."

İşte Mücâdele Sûresi bu şekilde son bulmaktadır. Bunu aşağıda gelen Haşr Sûresi'nin tesbih ve tenzih ile başlayarak takib etmesi, ne kadar güzel ve ne kadar yerindedir. Bunu izah etmeye ihtiyaç bile yoktur. "Ey Allah'ım bizi de iyiler topluluğuna kat."