52-TUR:
سورة الطور (52) ص 523
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
وَالطُّورِ {1} وَكِتَابٍ مَّسْطُورٍ {2} فِي رَقٍّ مَّنشُورٍ {3} وَالْبَيْتِ الْمَعْمُورِ {4} وَالسَّقْفِ الْمَرْفُوعِ {5} وَالْبَحْرِ الْمَسْجُورِ {6} إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ لَوَاقِعٌ {7} مَا لَهُ مِن دَافِعٍ {8} يَوْمَ تَمُورُ السَّمَاء مَوْراً {9} وَتَسِيرُ الْجِبَالُ سَيْراً {10} فَوَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ {11} الَّذِينَ هُمْ فِي خَوْضٍ يَلْعَبُونَ {12} يَوْمَ يُدَعُّونَ إِلَى نَارِ جَهَنَّمَ دَعّاً {13} هَذِهِ النَّارُ الَّتِي كُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ {14}
سورة الطور (52) ص 524
أَفَسِحْرٌ هَذَا أَمْ أَنتُمْ لَا تُبْصِرُونَ {15} اصْلَوْهَا فَاصْبِرُوا أَوْ لَا تَصْبِرُوا سَوَاء عَلَيْكُمْ إِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ {16}
Meâl-i Şerifi
1- Andolsun Tûr'a,
2,3- Yayılmış ince deri üzerine, satır satır yazılmış kitaba,
4- Ma'mur eve,
5- Yükseltilmiş tavana,
6- Kaynatılmış denize, (andolsun ki)
7- Rabbinin azabı mutlaka vuku bulacaktır.
8- Ona engel olacak (hiçbir şey de) yoktur.
9- O gün gök, bir çalkanış çalkalanır
10- Dağlar da bir yürüyüş yürür.
11- Vay haline o gün yalanlayanların!
12- Ki onlar, daldıkları bir batak (bâtıl)da oynayıp duruyorlar.
13- O gün onlar cehennem ateşine itilip kakılacaklar.
14- (Onlara): "İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur" (denilecek).
15- "Bu da mı bir sihir? Yoksa siz görmüyor musunuz?
16- Girin oraya, ister sabredin ister etmeyin artık sizin için birdir. Siz hep yaptıklarınıza göre cezalandırılacaksınız" (denilecek).
1-Andolsun o Tûr'a. Yani Hz. Musa'nın, Allah'ın sözünü işittiği Tûr-ı Sînâ dağına. Müfessir Beydâvî diyor ki: "Tûr, Süryânice'de dağ mânâsınadır. Ayrıca madde âleminden mânâ âlemine veya gayb âleminden müşâhede (görünenler) âlemine uçan şey anlamını da ifade etmektedir."
2-3- Andolsun yayılmış ince deri üzerine, satır satır yazılmış kitaba.
Rakk: Kağıt gibi inceltilmiş, üzerine yazılan deri demektir. Bu sebeble üzerine yazı yazılan her şeye rakk ismi verilebilir.
Menşûr: Neşredilmiş, dürülmüş, kapalı olmayan, açılmış, yayılmış ve yazılmış mânâlarını ifade ettiği gibi, yazılı harflerin dizilmesi, nizama konulması anlamına da gelmektedir.ü
Mestûr, Düzgün şekilde yazılmış demektir. Kitab-ı Mestûr'un Tûr lafzından sonra yer alması, bu düzgün yazılı kitabın Tevrat olduğu fikrini ilk defa akla getirirse de, şeklinde mârife getirilmeyip, olarak nekre zikredilmesi, bunun henüz tanınmayan bir kitap olduğunu ortaya koyar ki , "...kıyamet günü onun için, açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkarırız." (İsrâ, 17/13) âyetine dayanarak söz konusu kitabın amel defteri olduğunu söylemek, en doğru görüştür. Ayrıca bu kitabın, Levh-i mahfûz veya yeni bir kitap olması itibarıyla Kur'ân olduğu da düşünülebilir.
4- Ve Beyt-i Ma'mur'a (da andolsun).
Beyt-i Ma'mur, bir rivayete göre semada bulunan bir evdir. Bu evi her gün yetmiş bin melâike ziyaret eder ve kıyamete kadar bir daha geri dönmezler. Ona ayrıca "Durah" ismi de verilmektedir. Hasan Basrî'den gelen bir rivayette o şöyle der; "Beyt-i Ma'mur'dan maksat, Kâbe'dir. Allah Teâlâ onu her sene altı yüz bin kişi ile Ma'mur hale getirir. Eğer insanlar ondan eksilirse meleklerle doldurulur." Bilindiği gibi bir yerin Ma'mur olması, üzerinde ikamet edilmesi ve ziyaretçilerinin çok olup güzel bakılması mânâsında mecazî bir anlam taşımaktadır. Kabe'nin Ma'mur olması da "Ayakta duranlar, rükû ve secde edenler için evimi temizle." (Hacc, 22/26) âyetince etrafındakilerin ve hacıların çokluğu ve ziyaret etmeleriyledir. Beydâvî'ye göre de Beyt-i Ma'mur'dan kasıt, müminin kalbidir ki, onun bakımlı olması da, bilgi ve ilhâs iledir.
5- O yüksek tavana, yani semaya, bir rivayette de cennetin tavanı olan Arş'a yemin olsun.
6- Ve Mescûr denize (andolsun). Mescûr'un farklı anlamları vardır. 1) Alevlendirilmiş ve kızdırılmış demektir ki, âyetinde de kıyamet koparken denizlerin ateş olup kaynatılacağı ve onunla cehennemin kızıştırılacağı ifade edilmektedir. 2) Dolgun, taşkın demek olup, okyanus mânâsına gelmektedir. 3) Karışan, karışık, suyu birbirine ya da tatlısı acısına karışan demektir. 4) zıt mânâlı kelimelerden kabul edilerek "boş" mânâsına geldiği de ileri sürülmüştür ki bu da, kıyamet alâmeti anlamına alınabilir. Sûrenin başında yer olan Tûr lafzına bakılarak bu kızgın denizin, Firavun'un boğulduğu deniz olduğu da düşünülebilir. "Tûr" kelimesinin başındaki "vâv" kasem, diğerleri de ona âtf içindir.
7- "şüphesiz Rabbinin azabı olacaktır." cümlesi kasemin cevabıdır. Bu cümlede yer alan kelimesinin zarfıdır. Yani Rabb'ın azabı o gün vuku bulacak ki,
8- "şüphesiz Rabbinin azabı olacaktır." cümlesi kasemin cevabıdır. Bu cümlede yer alan kelimesinin zarfıdır. Yani Rabb'ın azabı o gün vuku bulacak ki,
9- sema bir çalkanış çalkalanacaktır. Bu cümle, kıyametin dehşetini tasvir etmektedir.
10- Dağlar da bir yürüyüş yürüyecek, yerinden oynayıp toz zerrecikleri haline gelecektir.
11- Artık yazıklar olsun o çalkanışın olduğu gün (ahireti) yalanlayanlara.
12- Ki onlar daldıkları bir batakta oynarlar, iman edip de o gün için hazırlanacak, korunacak yerde, birtakım yalan dolana dalarak uğraşıp dururlar.
13- O gün onlar, cehennem ateşine itilip kakılacaklardır. Bu cümlede bulunan "yevm" kelimesi, ya önce geçen "yevm" den bedeldir, ya da takdir edilen bir söz ile nasbedilerek "veyl"i izah etmektedir.
14- "İşte bu, o sizin yalan deyip durduğunuz ateş." Yani o gün kendilerine "işte yalanlayıp durduğunuz ateş budur" denilerek oraya atılacaklardır.
15- Bu da mı sihir? Takdir edilen cümleye atfedilmektedir. Yani siz bu ateşi haber veren vahye bir sihir, bir aldatma diyordunuz, şimdi onun fiilen tahakkuku da sihir mi?... onlara işte böyle denecektir.
16- Bu da mı sihir? Takdir edilen cümleye atfedilmektedir. Yani siz bu ateşi haber veren vahye bir sihir, bir aldatma diyordunuz, şimdi onun fiilen tahakkuku da sihir mi?... onlara işte böyle denecektir.