48-FETİH:
لَقَدْ رَضِيَ اللَّهُ عَنِ الْمُؤْمِنِينَ إِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَنزَلَ السَّكِينَةَ عَلَيْهِمْ وَأَثَابَهُمْ فَتْحاً قَرِيباً {18} وَمَغَانِمَ كَثِيرَةً يَأْخُذُونَهَا وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزاً حَكِيماً {19} وَعَدَكُمُ اللَّهُ مَغَانِمَ كَثِيرَةً تَأْخُذُونَهَا فَعَجَّلَ لَكُمْ هَذِهِ وَكَفَّ أَيْدِيَ النَّاسِ عَنكُمْ وَلِتَكُونَ آيَةً لِّلْمُؤْمِنِينَ وَيَهْدِيَكُمْ صِرَاطاً مُّسْتَقِيماً {20} وَأُخْرَى لَمْ تَقْدِرُوا عَلَيْهَا قَدْ أَحَاطَ اللَّهُ بِهَا وَكَانَ اللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيراً {21} وَلَوْ قَاتَلَكُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوَلَّوُا الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يَجِدُونَ وَلِيّاً وَلَا نَصِيراً {22} سُنَّةَ اللَّهِ الَّتِي قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلُ وَلَن تَجِدَ لِسُنَّةِ اللَّهِ تَبْدِيلاً {23}
سورة الفتح (48) ص 514
وَهُوَ الَّذِي كَفَّ أَيْدِيَهُمْ عَنكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ عَنْهُم بِبَطْنِ مَكَّةَ مِن بَعْدِ أَنْ أَظْفَرَكُمْ عَلَيْهِمْ وَكَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيراً {24}
Meâl-i Şerifi
18- Andolsun o ağacın altında (Hudeybiye'de) sana bey'at ederlerken Allah, müminlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş onlara güven indirmiş ve onları pek yakın bir fetih ile mükâfatlandırmıştır.
19- Allah onları elde edecekleri birçok ganimetlerle de mükâfatlandırdı. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
20- Allah size, elde edeceğiniz birçok ganimetler vaad etmiştir. Bunu size hemen vermiş ve insanların ellerini sizden çekmiştir ki bu, müminlere bir işaret olsun ve Allah sizi doğru yola iletsin.
21- Bundan başka sizin güç yetiremediğiniz, ama Allah'ın sizin için kuşattığı ganimetler de vardır. Allah herşeye kâdirdir.
22- Eğer kâfirler sizinle savaşsalardı arkalarına dönüp kaçarlardı. Sonra bir dost ve yardımcı da bulamazlardı.
23- Allah'ın öteden beri gelen kanunu budur. Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.
24- O sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra Mekke'nin göbeğinde onların ellerini sizden, sizin ellerinizide onlardan çekendir. Allah, yaptıklarınızı görendir.
18- "Andolsun ki o ağacın altında sana bey'at ederlerken Allah, müminlerden razı olmuştur." İşte yukarıda adı geçen bu bey'at, Hudeybiye de yapılan ve bu âyet sebebiyle Allah Teâlâ'nın rızasıyla müjdelenmiş olduğundan dolayı Bey'atü'r-Rıdvân ismi verilmiş olan bey'attır. Kıssayı tefsirciler şöyle özetlemişlerdir. Resül-i Ekrem (s.a.v.), Hudeybiye'ye indiğinde Huzâîler'den Hıraş b. Ümeyye'yi Sa'leb adındaki devesine bindirip Mekke'lilere gönderdi. Harp niyetinde olmayıp yalnız Kâbe'yi ziyaret ve Umre için geldiğini bildiriyordu, bunu varıp onlara söyleyince deveyi vurdular, kendisini de öldürmek için hücum ettiler fakat Ehâbiş araya girip kurtardılar. O da gelip durumu Resulullah'a haber verdi, Bunun üzerine Resul-i Ekrem (s.a.v) Hz. Ömer'i göndermek için çağırdı: Hz. Ömer (r.a.) ya Rasulullah! dedi; onlar benim kendilerine olan hiddet ve düşmanlığımı bilirler. Ben onlara güvenemem, şayet bir ezaya uğrarsam Mekke içinde beni savunacak hısımlarım Adiy oğullarından kimse yoktur. Bundan dolayı Osman b. Affân'ı gönderseniz, orada onun akraba ve taallukatı çoktur, hem onu severler, irâdenizi o bildirebilir. Bunun üzerine Resulullah Hz. Osman'ı çağırdı, Kureyş'e gönderdi "Biz onlarla muharebeye gelmedik, yalnız ziyaret ve Umre için geldik, bunu haber ver ve kendilerini İslâm'a davet eyle!" dedi ve Mekke'de imana gelmiş bir kısım erkeklere ve kadınlara varıp fethi müjdelemesini ve Allah Teâlâ'nın dininin yakında Mekke'de ortaya çıkacağını haber vermesini de emretti. Bu suretle Hz. Osman, Kureyş'e gitti, kendisini Ebân b. Said b. Âs karşıladı, hayvanından indi, onu bindirdi ve kayırdı (himayesine söz verdi) böylelikle Kureyş'e vardı, emrolunduğu haberi bildirdi, dediler ki: "İstersen sen beyti tavâf et fakat hepinizin üzerimize gelip girmeniz olmaz ona yol yok!" Hz. Osman (r.a.) "Resul-i Ekrem (s.a.v.) tavaf etmedikçe ben tavaf edemem." dedi. Bunun üzerine onu alıkoydular, göz hapsinde tuttular, beriden ise Resulullah'a ve müslümanlara "Osman katlolunmuş." diye duyuldu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.), "O kavimle çarpışmadan gitmeyiz." dedi ve Peygamber (s.a.v.)'in nidâcısı şöyle çağırdı: Haberiniz olsun ki Resulullah'a Rûhu'l-Kudüs indi de ona bey'ati emretti, hemen çıkın Allah Teâlâ adına Peygamber'e bey'at edin. Derhal müslümanlar fırladılar ve Resulullâh'a bey'at ettiler. Bu bey'at bir ağacın altında olmuş idi ki bir "semûre" ağacı idi. Denilmiştir ki, Resulullâh ağacın dibine oturmuştu dallarından bir dal sırtının üzerine geliyordu, Abdullah b. Mugaffel (r.a) demiştir ki: Ben baş ucunda dikiliyordum ve elimde ağaçtan bir dal vardı, koruyordum dalı sırtından kaldırdım. Önünde ölmek ve kaçmamak üzere kendisine bey'at ettiler, Resulullah onlara "Siz bugün dünya ehlinin en hayırlısısınız." buyurdu. Müslim ve diğerlerinde rivayet edildiği üzere Cabir b. Abdullah (r.a.) "Biz Resulullah'a bey'ati kaçmamak üzere yaptık, ölüme bey'at etmedik." demiştir. Buhari'de Seleme b. Ekvâ (r.a)'tan da şöyle rivayet edilmiştir: Ben Resulullah'a ağacın altında bey'at ettim, demiş ne üzerine bey'at ettiniz denildiğinde de, kaçmamak üzere demiştir. Müslim, Ma'kıl b. Yesâr'dan da: Bey'at ederlerken Resulullah'ın yüzünden ağacın dallarını tuttuğunu rivayet etmiştir. İlk bey'at eden Ebu Sinan-ı Esedî olmuştur ki Ukaşe b. Muhsin'in kardeşi Vehb b. Muhsin'dir. Beyhakî'nin Delâil'inde, Şa'bi'den rivayetine göre, bu zat Hz. Peygamber'e "Elini uzat sana bey'at edeyim" dedi. Hz. Peygamber "Ne üzerine bey'at edeceksin." buyurdu. "Nefsindeki ne ise onun üzerine." dedi. Müslim'in rivayet ettiği Cabir hadisinde: Hz. Câbir: "Biz Peygamber (s.a.v)'e bey'at ettiğimizde mübarek ellerini Ömer (r.a.) tutuyordu" demiştir. Fakat bu, bey'atın sonlarına doğru olduğu anlaşılıyor. Zira Sahih-i Buhari'de Nafi'den: Ömer (r.a.) Hudeybiye günü oğlu Abdullahı, Ensar'dan bir kimsenin yanında bulunan atını, üzerinde savaş yapmak üzere getirmeye göndermişti, Resulullah (s.a.v.) ağacın yanında bey'at alıyor, Ömer bilmiyordu, Abdullah bey'ati yaptı, sonra gitti, atı getirdi, Ömer (r.a.) savaş için zırh giyiyordu. Kendisine Resulullah'ın ağaç altında bey'atleştiğini haber verdi, hemen beraber gitti Resulullah'a bey'at etti." diye de rivayet edilmiştir. Demek ki ondan sonra Hz. Ömer, Resulullah'ın yorulmaması için mübarek elini tutmuştu. Bir de Resul-i Ekrem (s.a.v.) sağ elini öbür eline vurup bu da Osman'ın bey'ati demişti, müşrikler bu bey'ati işitip korktular ve Hz. Osman ile müslümanlardan bir topluluğu da salıverdiler, bu Bey'at-i rıdvan'ı yapan müminlerin adedi en sahihi rivayete göre bin dört yüzdür. Binbeşyüz kadar ve daha fazla rivayetleri de vardır. Denilmiştir ki birinde küçükler ve tabiler sayılmamış, diğerinde hepsi sayılmıştır, orada olanlardan hiç bey'at etmeyen kalmamış yalnız Cedd b. Kays adında bir münafık devesinin karnı altına gizlenmiş kalmış idi. Nâfi'den rivayet edildiğine göre altında bey'at yapılan semüre ağacına daha sora insanlar gidip yanında namaz kılar olmuşlardı. Hz. Ömer işitti, o ağacın kesilmesini emrediverdi, henüz cahiliyye âdetini unutmayanların fitneye tutulup Allah'tan başkasına ibadet etmesinden sakınmıştı. Hz. Peygamber (s.a.v.)'den hadiste geçmiştir ki; "Rıdvan bey'atinde bulunan kimse ateşe girmez." Bu âyette de yemin ile "Allah razı oldu." buyurmuştur. Ebu Hayyân der ki: Burada rıza üzerlerine nimetlerin açıklanması manasına ilâhî sıfattır. Zati sıfat değildir. Çünkü "Sana bey'at ettikleri zaman..." diye zaman ile kayıtlanmıştır. Netice olarak; ism-i celiline yemin olsun ki Allah, o müminlerden hoşnut oldu o ağacın altında sana bey'at ederlerken çünkü kalplerindekini bildi, doğruluk ve samimiyetlerini ve müşriklerin hareketlerine karşı üzüntü ve heyecanlarını bildi de üzerlerine o sekineti indirdi, sulha yatıştırdı. Ve onları yakın bir fetihle mükâfatlandırmıştır. Mekke'den dönüşte Hayber'in fethini kendilerine bir mükâfat olarak vaad etti. Bir de harpsiz olarak Hecr arazisi fetholunmuştu ki, bir çok zaman hâsılâtından faydalandıkları güzel bir fetihtir. Hasan-ı Basrî; "yakın fetih"ten maksadın, bu olduğunu söylemiştir. Diğerleri ise Hayber demişlerdir.
19- Elde edecekleri bir çok ganimetler de mükâfat verildi. Bu çok ganimetler, Hayber ganimetleridir ki atlıya iki hisse yayalara bir hisse, olarak paylaştırılmıştır.
20- Daha Allah sizlere bir çok ganimetler vaad buyurdu ki onları alacaksınız. Bunlar da kıyamete kadar müslümanların fetihleri ve alacakları ganimetlerdir. Şimdilik bunu size peşin verdi. Vaad edilen birçok ganimetlerden önce Hayber ganimetlerini acilen verdi. Ve sizden insanların ellerini çekti. Hayberliler'in müttefikleri olan Eset ve Gatafan kabileleri onlara yardım etmek istediler de korkup kaçtılar. Hudeybiye andlaşması ile Kureyş'in de eli çekildi, Hendek vakasında olduğu gibi müslümanlara saldırmak isteyen düşmanların güçleri kırılıp bundan sonra İslâm devletinin güvenlik bölgesine girdi. Hem de müminlere bir işaret, gelecekte vaad edilen fetihler ve savaş ganimetlerinin gerçekleşmesine bir görüntü ve işaret olsun ve sizi doğru bir yola iletsin, muvaffak kılsın ki o yol tek başına ve bağımsız olarak Allah'a ve Allah'ın nimetine güvenme yoludur.
21- Bu peşin'den başka diğer bir ganimeti daha isabet ettirdi ki ona henüz gücünüz yetmedi, yani daha elinize geçmedi Fakat Allah onu muhakkak surette kuşattı, yani zaferinizi takdir etti ve kesin olarak vaad etti, müminler için korumaktadır ki bu da Havazin veya Faris ganimetleridir. Daha da Allah herşeye kadirdir. Onu verdikten sonra daha neler neler verebilir.
22- Ve eğer o küfredenler sizinle savaşsalardı, yani Mekkeliler andlaşma yapmayıp sizinle savaşsalardı. Muhakkak arkalarına dönüp kaçacaklardı, çünkü Allah, sizin bey'atinizden hoşnut olmuş ve topluluğunuzu takdir etmiş idi, onun için kaçacaklardı. Sonra da ne koruyacak bir dost ne de öc alacak bir yardımcı bulamayacaklardı.
23- Allah'ın öteden beri süregelen kanunu, adeti böyle yani O'nun peygamberi'nin galip gelmesi eski ümmetlerden beri cereyan edegelen bir adetidir. Sen de Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın, fakat sulh sayesinde onlardan da bir çoğuna iman nasip olarak kurtulacaklardır.
24- Mekke'nin göbeğinde size onların üzerine bir zafer verdikten sonra ellerinizi çekti. Bu zafer nasıldı? Önce: Müslümanların Hudeybiye'ye kadar varıp da orada ordu kurmaları bile bir zaferdi. Çünkü Halid b. Velid iki yüz kadar Kureyş atlısının kumandanı olarak Kürâi Gamim'e kadar gelmişti, ashaba yaklaşmak istedi, Resulullah, Abbâd b. Bişr'i görevlendirdi o da atlıları ile ileri vardı, karşılarında saf tuttu, öğle vakti olmuştu, Resulullah korku namazı kıldı, Halid çekildi, gitti, Resulullah da yolu sağ tarafta yokuşa durup Hudeybiye'ye kadar vardı, diye haber verilmiştir. İkinci olarak; Tirmizî ve daha başkaları Hz. Enes'ten rivayet etmişlerdir ki; seksen kişi sabah namazı vakti, peygamberi öldürme niyetiyle Ten'im dağı tarafından peygamber ve ashabının üzerine inmişlerdi, yakalandılar sonra da Peygamber onları serbest bıraktı. Bir de bu âyetin Mekke fethi hakkında olduğuna dair İmam-ı Âzam Ebu Hanife hazretlerine dayandırılan bir söz vardır.