47-MUHAMMED:

وَيُدْخِلُهُمُ الْجَنَّةَ عَرَّفَهَا لَهُمْ {6} يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ {7} وَالَّذِينَ كَفَرُوا فَتَعْساً لَّهُمْ وَأَضَلَّ أَعْمَالَهُمْ {8} ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَرِهُوا مَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأَحْبَطَ أَعْمَالَهُمْ {9} أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ دَمَّرَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَلِلْكَافِرِينَ أَمْثَالُهَا {10} ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ مَوْلَى الَّذِينَ آمَنُوا وَأَنَّ الْكَافِرِينَ لَا مَوْلَى لَهُمْ {11}

Meâl-i Şerifi

6- Onları, kendilerine tanıttığı cennete koyacaktır.

7- Ey iman edenler! Eğer siz Allah'ın dinine yardım ederseniz Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar.

8- İnkâr edenlere gelince, artık yıkım onlara. Allah onların amellerini boşa çıkarmıştır.

9- Bu onların, Allah'ın indirdiklerini beğenmediklerinden dolayıdır. Allah da bunun için onların amellerini boşa çıkarmıştır.

10- Onlar yeryüzünde bir gezmediler mi? Baksalar ya kendilerinden öncekilerin sonları nasıl olmuş? Allah onların üzerlerine helak yağdırmıştır. Bu kâfirlere de onların başına gelenlerin benzerleri yaraşır.

11- Bu böyledir. Çünkü Allah iman edenlerin yardımcısıdır. İnkâr edenlerin ise yardımcısı yoktur.

6- Ve kendilerini cennete koyar. O halde ki onu o cenneti onlar için tarif ederek, yani "arf" ile, güzel kokularla donatarak yahut tanıtarak koyar. Ki bu tarifin hem dünyada hem de ahirette olan kısmı vardır. Dünyada onlara iman ile cennetin güzelliğinin zevkini duyurur. Öyle bir aşk verir ki o zevk ve aşk ile o yolda cihat ederler. Ve o aşk ile cennetteki makamlarına ererler. İbnü Ebi-Hatim'in rivayetine göre Mukatil demiştir ki bize şöyle ulaştı: Dünyada şahsın amelinin muhafazası ile görevli olan melek cennette onun önünde gider. Şahıs da onu ta makamının arkasına kadar takip eder. Giderken melek ona Allah Teâlâ'nın cennette verdiği şeylerin hepsini ona tarif eder. Nihayet makamının arkasına varınca şahıs konağına ve eşlerinin yanına girer. Melek döner, Kur'an'da bunun bir delili de "Biz gerek dünya hayatında ve gerekse ahirette sizin dostlarınızız, (Fussilet, 41/31) âyetidir.

7- Ey iman edenler siz Allah'a yardım ederseniz, Allah Teâlâ kendisi ihtiyaçtan münezzeh yardımcı olduğu için burada Allah'a yardım ifadesi emrini tutmak dinine ve Resulüne yardım etmek mânâsından mecazdır. Bunun asıl nüktesi şudur: Dinî fiiller zorla değil, kulların iradeleriyle yapılması matlub olan ihtiyarî yani isteğe bağlı fiillerdir. Onun için kulun cüz'î iradesi harekete geçmeden istenen netice ve sevap meydana gelmez. O hususta ilâhî irade kulların niyet ve isteklerine bağlıdır. İşte bu şekilde Allah'ın emirlerini yerine getirmek için kulların cüz'î iradelerini sarfetmekle yapacakları hizmetlerine, Allah'a yardım denilmiştir ki isnadda mecaz, yahut istiaredir. Yani imandan sonra siz, Allah'ın emirlerini yerine getirmek, rızasına ermek için size şart kılmış olduğu niyet ve gayretlerinizi sarfetmek suretiyle dinine hizmet edersiniz. Allah size yardım eder, sizi düşmanlarınıza galip ve muzaffer kılar. Ve ayaklarınızı sıkı bastırır. Savaş alanlarında, cihad mevkilerinde ayaklarınızı kaydırmaz ve metanetle sizi üstün kılar.

8- Küfredenlere ise artık yıkım onlara. kelimesi, aslında ayak kayıp yüzükoyun, yahut tepesi üstü düşüp yıkılmak ve kalkamayıp helak olmaktır. Kamus'ta der ki: Helak olmak, kaymak, düşmek, şer, uzaklık, düşüş mânâlarına gelir. İfadesi kahrolası, canı çıkası veya canı çıksın gibi beddua yerinde de mesel halinde kullanılır. Burada müminlere ayaklarını sağlam bastırma vaadine karşılık kâfirlere yıkım ile tehdittir.

9- Ve bütün amellerini, çalışmalarını şaşırtmış, boşa gidermiştir. Bu, yıkım ve boşa giderme, şu sebepledir ki onlar Allah'ın indirdiğinden hoşlanmamışlardır. Dolayısıyla açıklandığı üzere iradelerini sarfetmek suretiyle Allah'ın dinine hizmet ve yardımda bulunmayıp aksine gitmişlerdir. Onun için Allah da onların amellerini boşa gidermiş, heder etmiştir.

10- Yeryüzünde bir gezmediler mi? Baksalar ya kendilerinden öncekilerin sonu ne olmuş! Bu âyet, yıkılmış, çökmüş olan kavimlerin eserlerini ve harabelerini düşünmek suretiyle maziden ibrete davettir. Çünkü gerek Arabistan'da ve gerek diğer yerlerde olsun batmış milletlerin akibetleri, yerleri ve izleri gözden geçirilse görülür ki Allah onların üzerlerine helak yağdırmıştır. Bütün özelliklerini imha etmiştir. O kâfirlere de onun, o akıbetin benzerleri yaraşır. O helak olan kâfirlere uğradıkları o felaket hak olduğu gibi onlar gibi inkâr edip de Allah yolundan ayrılan beriki kâfirlere de yaraşan odur. O sonucun benzerleri yine onun gibi helak ve yıkımdır. Emsal (benzerleri) ifadesinin çoğul gelişi müteaddit olması itibariyledir. Görülüyor ki bu "benzerleri" ifadesi özellikle dikkati çekmek için elif fâsılası ile gelmiştir ki, ikincisi "Yoksa kalpler üzerinde üst üste kilitleri mi var?" (Muhammed, 47/24) ifadesi olacaktır. Yukarıda "Harp ağırlıklarını atana kadar" âyetinde de bir fasıla sayıldığı takdirde ise üç olmuş oluyor. Demek ki bunlar Kıtal (Muhammed) Sûresi'nin özellikle kulak verilecek âyetleridir.

11-Yine böyle o, kâfirlere o benzeri sonuçların hak olması şu sebepledir ki Allah iman edenlerin dostu, yardımcısı, velîsidir. Kâfirlerin ise dostu yoktur. Allah'ın azab ve cezasından kurtaracak hiçbir velîleri, yardımcıları yoktur. "Mevlâ" kelimesi burada velî ve yardımcı mânâsınadır. Mâlik (sahip) mânâsına da gelir. Nitekim "Sonra onlar hak olan mevlalarına, Allah'a iade edilirler." (En'am, 6/62) âyetinde öyledir. Şu halde iki âyet arasında bir zıtlık var zannedilmesin, yani Allah müminin de kâfirlerin de, bütün kulların mâlikidir. Fakat "Allah müminlerin dostudur." (Âl-i İmran, 3/68) âyetinin mânâsınca müminlerin dostu ve yardımcısıdır. Kâfirlerin değil. "Eğer siz Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder." şartına ancak müminler sadakat gösterir. Bu aslın hüküm ve neticesini açıklama hususunda buyuruluyor ki: