47-MUHAMMED:
أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ أَن لَّن يُخْرِجَ اللَّهُ أَضْغَانَهُمْ {29}
سورة محمد (47) ص 510
وَلَوْ نَشَاء لَأَرَيْنَاكَهُمْ فَلَعَرَفْتَهُم بِسِيمَاهُمْ وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ فِي لَحْنِ الْقَوْلِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ أَعْمَالَكُمْ {30} وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ حَتَّى نَعْلَمَ الْمُجَاهِدِينَ مِنكُمْ وَالصَّابِرِينَ وَنَبْلُوَ أَخْبَارَكُمْ {31} إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَن سَبِيلِ اللَّهِ وَشَاقُّوا الرَّسُولَ مِن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الهُدَى لَن يَضُرُّوا اللَّهَ شَيْئاً وَسَيُحْبِطُ أَعْمَالَهُمْ {32} يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَلَا تُبْطِلُوا أَعْمَالَكُمْ {33} إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَن سَبِيلِ اللَّهِ ثُمَّ مَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَن يَغْفِرَ اللَّهُ لَهُمْ {34} فَلَا تَهِنُوا وَتَدْعُوا إِلَى السَّلْمِ وَأَنتُمُ الْأَعْلَوْنَ وَاللَّهُ مَعَكُمْ وَلَن يَتِرَكُمْ أَعْمَالَكُمْ {35} إِنَّمَا الحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَإِن تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا يُؤْتِكُمْ أُجُورَكُمْ وَلَا يَسْأَلْكُمْ أَمْوَالَكُمْ {36} إِن يَسْأَلْكُمُوهَا فَيُحْفِكُمْ تَبْخَلُوا وَيُخْرِجْ أَضْغَانَكُمْ {37} هَاأَنتُمْ هَؤُلَاء تُدْعَوْنَ لِتُنفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَمِنكُم مَّن يَبْخَلُ وَمَن يَبْخَلْ فَإِنَّمَا يَبْخَلُ عَن نَّفْسِهِ وَاللَّهُ الْغَنِيُّ وَأَنتُمُ الْفُقَرَاء وَإِن تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُونُوا أَمْثَالَكُمْ {38}
Meâl-i Şerifi
29- Yoksa kalplerinde hastalık olanlar Allah kendilerinin kinlerini hiç ortaya çıkarmaz mı sandılar?
30- Ey Muhammed! Eğer biz dileseydik onları sana gösterirdik. Sen de onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun ki, sen onları sözlerinin üslubundan da tanırsın. Allah ise bütün yaptıklarınızı bilir.
31- Andolsun ki, biz içinizden cihad edenlerle sabredenleri ortaya çıkarıncaya ve yaptıklarınızla ilgili haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi deneyeceğiz.
32- Şüphesiz ki, inkâr edenler, Allah yolundan menedenler ve kendilerine doğru yol açıkça belli olduktan sonra Peygamber'e karşı gelenler Allah'a hiçbir zarar veremeyeceklerdir. Allah onların yaptıklarını boşa çıkaracaktır.
33- Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygamber'e itaat edin ve amellerinizi boşa çıkarmayın.
34- Şüphesiz ki, inkâr edip, Allah yolundan saptıran, sonra da kâfir olarak ölenlere gelince Allah onları asla bağışlamayacaktır.
35- Sakın gevşemeyin ve üstün olduğunuz halde barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdir. O sizin amellerinizi eksiltmeyecektir.
36- Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Eğer iman eder kötülükten sakınırsanız, Allah size mükâfatınızı verir. Ve sizden bütün mallarınızı harcamanızı da istemez.
37- Eğer sizden onların tamamını isteyip de sizi zorlasaydı cimrilik ederdiniz. Bu da sizin bütün kinlerinizi ortaya çıkarırdı.
38- İşte sizler Allah yolunda harcamaya çağrılan kimselersiniz. İçinizden kiminiz cimrilik ediyor. Ama cimrilik eden ancak kendi zararına cimrilik eder. Allah zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer siz Hakk'tan yüz çevirirseniz Allah yerinize başka bir kavim getirir. Sonra onlar sizin gibi olmazlar.
29- Allah kendilerinin kinlerini hiç meydana çıkarmaz. Yani Allah bilse de peygamberine ve müminlere bildirmez mi zannettiler? Ne boş zan!
30- Dilesek onları sana gösterirdik de. Kâdı Beydavî gibi bazıları burada göstermeyi kalbî ve ilmî gösteriş yani tarif etmek, tanıtmak mânâsına tefsir etmişlerse de zahir olan gözle gösteriştir. Marifetin onun üzerine tertibi daha kuvvetli görülür. Şöyle ki: Gösterirdik de kendilerini simaları ile şahıslarını tayin ettiren farklı alametleri ile tanırdın. Bununla beraber sen onları sözlerinin lahninde de tanırsın. Sözün lahni, söyleniş tarzı, edası, üslûbu, yahut eğimi, kıvrımıdır.
Nitekim i'rabda veya tecvidde hataya da lahin denilir. Mesela zafer elde edildiği zaman "Biz de sizinle beraberdik." (Ankebut, 29/10) demeleri, biraz sıkışınca "Şüphesiz bizim evlerimiz açıktır." (Ahzap, 33/13) demeleri, yahut demin geçtiği üzere "o demin ne dedi?" demeleri gibi sözler hep sözün lahni cümlesindendir. Allah bütün amellerinizi bilir. Hepinizin niyetlerinize göre, iyiye iyi, kötüye kötü, uygun olan karşılığını verir.
31- Ve andolsun ki sizi imtihana çekeceğiz. Cihad gibi bazı meşakkatli sorumluluklarla mükellef kılacağız. Ta ki içinizden cihad edip uğraşanları ve sabredip dayananları bilelim. Yani belli edip meydana çıkaralım. Ve haberlerinizi deneyelim. Yani cihad ve sabrınıza, iman ve sadakatinize, kahramanlıklarınıza ait haberlerinizi, uyulması gereken bir örnek olması için imtihan meydanlarından görünür âleme yayıp ilan edelim.
32- "Haberiniz olsun ki o inkâr edip Allah yolundan meneden ve hak kendilerine açıkça belli olduktan sonra peygambere karşı gelenler" Kureyzaoğulları, Nadiroğulları veya Bedir günü müşrikler ordusunu besleyenler gibiler Allah'a hiçbir zarar verecek değillerdir. Yani Allah'ın peygamberine hiçbir zarar eriştiremezler de O, onların amellerini boşa çıkarır. Yani iyi amellerinin sevabını o küfür ve sapıtıp karşı gelmeleri ile mahvedecek, yahut o yoldaki bütün mesailerini, çalışmalarını hiçe giderecektir.
33- Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygamber'e itaat edin de amellerinizi iptal etmeyin. Yani öbürlerinin yaptığı gibi küfür, münafıklık, kendini beğenme, riya, başa kakma, eziyet etme ve bunlara benzer itaatsizlik ve başlanmış olan herhangi bir ameli bozup iptal edecek ters bir fiil ve hareket ile boşa gidermeyin, hükümsüz bırakmayın.
34-Çünkü "Haberiniz olsun ki küfredip Allah yolundan sapan, sonra da kâfir oldukları halde ölenleri Allah hiçbir zaman bağışlamaz." Yani amelleri boşa çıkarıldıktan başka bir bağışlanma ihtimali de yoktur. Deniliyor ki bu âyet de Kalîb ashabı hakkında nazil olmakla beraber, küfür üzere ölenlerin hepsini kapsamaktadır.
35-Kalîb ashabı: Bedir'de öldürülüp kuyuya atılmış olan müşriklerdir. Öyle ise gevşeklik etmeyin, zayıflık göstermeyin, yani öyle küfür ile ölenlerin bağışlanmayacağı küfrün, itaatsizliğin amelleri boşa çıkaracağı malumunuz olunca artık amellerinizi iptal etmeyin ve gevşeklik, alçaklık yapmayın. Alçaklık edip de horluk ve miskinlik ile barışa yalvarmayın. Sizler en üstün, en galip olacak iken ve Allah sizinle beraber iken, yani size yardım ve zafer vaad etmekte iken Her iki halde o size amellerinizi noksanına ödemez, zulmetmez. Burada "Gevşeklik etmeyin ve barışa yalvarmayın." diye barışa yalvarmaktan menedilmiş olması, düşman tarafından yapılmış olan herhangi bir barış teklifinin reddini gerektirmez. Nitekim, Enfal Sûresi'nde "Eğer onlar, barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş." (Enfal, 8/61) âyetiyle barışa yanaşan düşmanların talebine karşı barışa yanaşmak, emredilmişti. Fetih Sûresi'nde geleceği üzere Hudeybiye barışı da müslümanların galibiyeti halinde idi. Demek ki maksat herhalde, barışı reddetmek değil gevşeklik edip de zillet ile barışa talip olmamaktır. Bunlar, Muhammed ümmetinin, "İman edip salih amel işleyenler ve Muhammed'e indirilene inananlar" (Muhammed, 47/2) niteliğini muhafaza etmek şartıyla gelecekte ulaşacakları yüksekliği haber vermekle peygamberine vaaddir.
36-Bu şekilde ileride vaad edilmiş olan fetihlere hazırlık ve ahiret sevabına teşvik için buyuruluyor ki: Dünya hayatı sırf bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Öyle sebatsız önemsizdir. İlerisi için bir kazanç ve koruma vasıtası olmak üzere istifade edilmediği takdirde hiçtir. Ve eğer iman eder ve ahiret için korunursanız iman ve takvanızın sevaplarını Allah size verir. Bütün mallarınızı da istemez. O korunmak ve cihad etmek için lâzım gelen masraflara infak etmek üzere mallarınızın hepsini de istemez.
37- Eğer sizden o mallarınızın hepsini ister de sizi çıplak bırakacak olursa, zekat veya savaş teklifi adına mallarınızın kökünü kazıyacak olup bütün mallara el koymaya kalkışırsa cimrilik yaparsınız, esirger, vermezsiniz. Vermemeye hakkınız olur. O zaman bütün kinlerinizi meydana çıkarır. Bozgun ve ihtilal çıkarmaya sebep olur. Fakat Allah ve peygamber sizden öyle bütün mallarınızı istemez.
38- Siz anlarsınız ki Allah yolunda infak edesiniz diye davet ediliyorsunuz, ki bu davet zekatı ve savaş techizatını, yardımını kapsayabilir. Allah daha iyisini bilir, Mekke'nin fethine dair hazırlıklardır. Yine de içinizden cimrilik yapan var. Fakat her kim cimrilik eder, kıskanırsa sırf kendi nefsinden kıskanmış olur. Çünkü infakın menfaati, cimriliğin zararı kendine ait olur. Allah zengindir. Fakir sizsiniz, ihtiyaç sizindir. Bu emirler sizin ihtiyacınız, sizin menfaatiniz içindir.
Ve eğer siz yüz çevirirseniz, yani o iman ve takva ile infaktan çekinerek bu emre sahip olmayacak olursanız, size bedel başka bir kavmi tutar, bu işin başına geçirir. Sonra onlar sizin gibi olmazlar. İman ve takva ile bu işe sahip olur, vaad edilmiş olan sevap ve fetihlere onlar nail olurlar. (Mâide Sûresi'ndeki "Ey iman edenler, sizden her kim dinden dönerse..." (Mâide, 5/54) âyetinin tefsirine bkz.)