37-SAFFAT:
احْشُرُوا الَّذِينَ ظَلَمُوا وَأَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَ {22} مِن دُونِ اللَّهِ فَاهْدُوهُمْ إِلَى صِرَاطِ الْجَحِيمِ {23} وَقِفُوهُمْ إِنَّهُم مَّسْئُولُونَ {24}
سورة الصافات (37) ص 447
مَا لَكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ {25} بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ {26} وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَسَاءلُونَ {27} قَالُوا إِنَّكُمْ كُنتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَمِينِ {28} قَالُوا بَل لَّمْ تَكُونُوا مُؤْمِنِينَ {29} وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُم مِّن سُلْطَانٍ بَلْ كُنتُمْ قَوْماً طَاغِينَ {30} فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَا إِنَّا لَذَائِقُونَ {31} فَأَغْوَيْنَاكُمْ إِنَّا كُنَّا غَاوِينَ {32} فَإِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ {33} إِنَّا كَذَلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ {34} إِنَّهُمْ كَانُوا إِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ يَسْتَكْبِرُونَ {35} وَيَقُولُونَ أَئِنَّا لَتَارِكُوا آلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَّجْنُونٍ {36} بَلْ جَاء بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَلِينَ {37} إِنَّكُمْ لَذَائِقُو الْعَذَابِ الْأَلِيمِ {38} وَمَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ {39} إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ {40} أُوْلَئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَّعْلُومٌ {41} فَوَاكِهُ وَهُم مُّكْرَمُونَ {42} فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ {43} عَلَى سُرُرٍ مُّتَقَابِلِينَ {44} يُطَافُ عَلَيْهِم بِكَأْسٍ مِن مَّعِينٍ {45} بَيْضَاء لَذَّةٍ لِّلشَّارِبِينَ {46} لَا فِيهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنزَفُونَ {47} وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ عِينٌ {48} كَأَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَّكْنُونٌ {49} فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَسَاءلُونَ {50} قَالَ قَائِلٌ مِّنْهُمْ إِنِّي كَانَ لِي قَرِينٌ {51}
سورة الصافات (37) ص 448
يَقُولُ أَئِنَّكَ لَمِنْ الْمُصَدِّقِينَ {52} أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً أَئِنَّا لَمَدِينُونَ {53} قَالَ هَلْ أَنتُم مُّطَّلِعُونَ {54} فَاطَّلَعَ فَرَآهُ فِي سَوَاء الْجَحِيمِ {55} قَالَ تَاللَّهِ إِنْ كِدتَّ لَتُرْدِينِ {56} وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبِّي لَكُنتُ مِنَ الْمُحْضَرِينَ {57} أَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّتِينَ {58} إِلَّا مَوْتَتَنَا الْأُولَى وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ {59} إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ {60} لِمِثْلِ هَذَا فَلْيَعْمَلْ الْعَامِلُونَ {61} أَذَلِكَ خَيْرٌ نُّزُلاً أَمْ شَجَرَةُ الزَّقُّومِ {62} إِنَّا جَعَلْنَاهَا فِتْنَةً لِّلظَّالِمِينَ {63} إِنَّهَا شَجَرَةٌ تَخْرُجُ فِي أَصْلِ الْجَحِيمِ {64} طَلْعُهَا كَأَنَّهُ رُؤُوسُ الشَّيَاطِينِ {65} فَإِنَّهُمْ لَآكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِؤُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ {66} ثُمَّ إِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْباً مِّنْ حَمِيمٍ {67} ثُمَّ إِنَّ مَرْجِعَهُمْ لَإِلَى الْجَحِيمِ {68} إِنَّهُمْ أَلْفَوْا آبَاءهُمْ ضَالِّينَ {69} فَهُمْ عَلَى آثَارِهِمْ يُهْرَعُونَ {70} وَلَقَدْ ضَلَّ قَبْلَهُمْ أَكْثَرُ الْأَوَّلِينَ {71} وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا فِيهِم مُّنذِرِينَ {72} فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنذَرِينَ {73} إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ {74}
Meâl-i Şerifi
22-23- Toplayın mahşere o zulmedenleri, eşlerini ve Allah'tan başka taptıkları şeyleri. Toplayın da götürün onları sırata (cehennem köprüsüne) doğru.
24- Ve durdurun onları, çünkü sorguya çekilecekler.
25- (Onlara): "Ne oldu sizlere de yardımlaşmıyorsunuz?" (denilir.)
26- Hayır, bugün onlar teslim olmuşlardır.
27- Onlar, birbirine dönmüş soruşuyorlar.
28- Onlar: "Siz bize (uğurlu görünerek) sağdan gelir dururdunuz" derler.
29- (İleri gelenler de) derler ki: "Hayır, siz inanmamıştınız."
30- "Bizim de size karşı bir gücümüz yoktu. Fakat siz azmış bir kavimdiniz."
31- "Onun için üzerimize Rabbimizin azab sözü hak oldu. Şüphesiz azabımızı tadacağız."
32- "Evet biz, sizi kışkırttık. Çünkü biz azgındık."
33- O halde hepsi o gün azabda ortaktırlar.
34- İşte biz günahkarlara böyle yaparız.
35- Çünkü onlar, kendilerine: "Allah'tan başka ilâh yoktur" denildiği zaman kafa tutuyorlardı.
36- Ve: "Biz, hiçbir mecnun (deli) şair için ilâhlarımızı bırakır mıyız?" diyorlardı.
37- Hayır o, hak ile geldi ve bütün peygamberleri tasdik etti.
38- Elbette siz o acı azabı tadacaksınız.
39- Bununla beraber başka değil, hep yaptığınız amellerinizle cezalandırılacaksınız.
40- Sadece Allah'ın ihlaslı kulları müstesnadır.
41- İşte onlar için belli bir rızık vardır.
42-43- Meyveler (vardır), Naîm cennetlerinde onlara hep ikram edilir.
44- (Onlar) Karşılıklı tahtlar üzerindedirler.
45-46- İçenlere lezzet veren, pınardan doldurulmuş bembeyaz bir kadehle onların etrafında dolaşılır.
47- Onda ne bir zararlı sonuç vardır, ne de sarhoşluk verir.
48- Yanlarında iri gözlü, bakışlarını kocalarından başkalarına çevirmeyen hanımlar vardır.
49- Sanki onlar örtülüp saklanmış yumurta gibidirler.
50- Derken birbirine dönüp sorarlar:
51- İçlerinden bir sözcü der ki: "Gerçekten benim bir arkadaşım vardı."
52- Derdi ki: "Sen gerçekten inananlardan mısın?"
53- "Öldüğümüz ve bir toprakla bir yığın kemik olduğumuz zaman biz hakikaten cezalanacak mıyız?"
54- "Siz onu tanır mısınız?" der.
55- Derken bakınır ve onu cehennemin ta ortasında görür.
56- Ona şöyle der: "Allah'a yemin ederim ki, doğrusu sen az daha beni helak edecektin."
57- "Rabbimin nimeti olmasaydı, ben de bu tutuklananlardan olacaktım."
58-59- "Nasılmış bak. Biz ilk ölümümüzden başka bir daha ölmeyecek miymişiz? Biz azaba uğratılmayacak mıymışız?
60- İşte bu büyük kurtuluştur.
61- Çalışanlar işte böyle bir kurtuluş için çalışsınlar.
62- Nasıl, bu mu daha hayırlı konukluk için, yoksa zakkum ağacı mı?
63- Gerçekten biz onu zalimler için bir fitne (imtihan) yaptık.
64- O bir ağaçtır ki cehennemin dibinde çıkar.
65- Tomurcukları şeytanların başları gibidir.
66- Mutlaka onlar, ondan yiyecekler de karınlarını bundan dolduracaklardır.
67- Sonra üzerine onlar için kaynar bir içecek vardır.
68- Sonra da dönecekleri yer, şüphesiz cehennemdir.
69- Çünkü onlar, atalarını sapıklıkta buldular.
70- Şimdi de kendileri onların izlerinde koşturuyorlar.
71- Andolsun ki, onlardan öncekilerin çoğu sapıklıkta idiler.
72- Gerçekten biz onlara içlerinden uyarıcı peygamberler de gönderdik.
73- Sonra da bak o uyarılanların sonu nasıl oldu?
74- Ancak Allah'ın ihlas ile seçilen kulları başka.
22-27- Eşleriyle, yani dengi dengine; puta tapanı puta tapanla, yıldıza tapanı yıldıza tapanla, yahut zulmedenlerin erkeğini, dişisini yahut şeytanlardan olan arkadaşlarını.
28-40- Bize sağdan gelirdiniz. Sağdan gelmek, sağlam taraftan, iyi ve hayırsever bir şekilde gelmek.
41-47- Devamı, lezzeti gibi özellikleri belli ve yerleşmiş bir rızık, yani Meyveler. Bu tabirde iki nükte vardır. Birisi, cennet ehlinin yemeleri ve içmelerinin sırf zevk ve lezzet için olduğunu hatırlatmadır. Çünkü meyve sade lezzet için yenir. Diğeri de dünyadaki çalışmanın meyvesi olduğuna işarettir.
Naîm cennetlerinde, nimetten başka bir şey olmayan cennetlerde. Keis; dolu kadeh, boşuna "keis" denmez. menba suyu.
MAÎN: Aslında kaynağından çıkan, yahut göz önünde akan su demek olup, cennet içkisi bununla vasıflandırılmıştır ki Onda hiç bir gâile (keder, sıkıntı, zarar) yok. Dünya şarapları gibi sarhoş ediciliği, zararı, günahı yok.
48-49-50-(*} Ve ondan sarhoş da edilmezler.
Gamzelerini kocalarına tahsis etmiş, başkasına bakmaz dilberler.
51-61- Benim bir yakınım vardı. Yani dünyada beraberimde duran bir arkadaş. Buharî'de bu yakın (karîn), şeytan diye açıklanmıştır.
62- Bu mu hayırlı konukluk için?
NÜZÜL: Misafir gelir gelmez ikram için sunulan konukluk. Burada bu ifade gösteriyor ki, yukarıda cennetlikler için söylenen, henüz yeni gelene konulan ikramiye cinsinden olup, onlara onun ilerisinde öyle nimetler vardır ki, şimdi akıllar onu anlamaktan acizdir. İşte cehennemlikler için de zakkum ağacı, öyledir.
ZAKKUM: Tihame'de biten küçük yapraklı, acı ve fena kokar bir ağacın ismi olup, aşağıdaki şekilde tarif edilen ve meyvesi, cehennemliklerin konukluğu olan ağaç bununla isimlendirilmiştir.
63-Buyuruluyor ki: Çünkü biz onu zalimler için bir fitne (imtihan) kılmışızdır. Ona dünyada zalimler vurgun ve tutkun olur. Ahirette de sıkıntı ve azabını çekerler. Allah daha iyi bilir ya, halkı zulüm ile yemek için kurulan zalimler teşkilatı, o zalimler kurumu.
64-66- O cehennemin kökünde, dibinde çıkar da dalları tabakalarına dağılır. tomurcuğu, meyvesinin doğum noktaları, sanki şeytanların başları gibidir. Buna üç mânâ verilmiştir:
1- Son derece çirkinlikten kinaye olmak üzere hayalî bir benzetme.
2- Şeytanlar, çirkin suratlı korkunç yılanlar demektir.
3- "Ruûsü'ş-Şeyâtîn" (Şeytanların başları), çirkin manzaralı, bilinen bir otun meyvesiymiş ki Yemen'de Esten denilirmiş.
Biz de dördüncü bir mânâ anlamak istiyoruz ki, zalimleri en çok aldatan, meftun eden nokta, onun çiçek açıp meyvesini verecek olan noktalarıdır. Gelir kaynakları gibi görünen o noktalar öyle iğfal edicidir ki, sanki şeytanların başları, yahut reisleri gibi.
67-74- Sonra onların bunun üzerine hamîmden (kaynar sudan) bir haşlamaları da vardır.
ŞEVB: İçkiye karıştırılan katkı, aşlama veya haşlama.
HAMÎM: Esasen kaynar su demek olup, cehennemin bağırsakları parçalayan suyuna denir. Bununla haşlanan o içki de "gassâk", akan cerahat, irindir. Çünkü zalimler halkı bu hale getirirler. Ahirette de öyle haşlanırlar.