22-HAC:

ذَلِكَ وَمَن يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللَّهِ فَهُوَ خَيْرٌ لَّهُ عِندَ رَبِّهِ وَأُحِلَّتْ لَكُمُ الْأَنْعَامُ إِلَّا مَا يُتْلَى عَلَيْكُمْ فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْأَوْثَانِ وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِ {30}

سورة الحج (22) ص 336

حُنَفَاء لِلَّهِ غَيْرَ مُشْرِكِينَ بِهِ وَمَن يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَكَأَنَّمَا خَرَّ مِنَ السَّمَاء فَتَخْطَفُهُ الطَّيْرُ أَوْ تَهْوِي بِهِ الرِّيحُ فِي مَكَانٍ سَحِيقٍ {31} ذَلِكَ وَمَن يُعَظِّمْ شَعَائِرَ اللَّهِ فَإِنَّهَا مِن تَقْوَى الْقُلُوبِ {32} لَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى ثُمَّ مَحِلُّهَا إِلَى الْبَيْتِ الْعَتِيقِ {33} وَلِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنسَكاً لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَى مَا رَزَقَهُم مِّن بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ فَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَلَهُ أَسْلِمُوا وَبَشِّرِ الْمُخْبِتِينَ {34} الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِرِينَ عَلَى مَا أَصَابَهُمْ وَالْمُقِيمِي الصَّلَاةِ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ {35} وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُم مِّن شَعَائِرِ اللَّهِ لَكُمْ فِيهَا خَيْرٌ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهَا صَوَافَّ فَإِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْقَانِعَ وَالْمُعْتَرَّ كَذَلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ {36} لَن يَنَالَ اللَّهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَاؤُهَا وَلَكِن يَنَالُهُ التَّقْوَى مِنكُمْ كَذَلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَبَشِّرِ الْمُحْسِنِينَ {37}

Meâl-i Şerifi

29- Sonra kirlerini giderip temizlensinler. Adaklarını yerine getirsinler. Kâbeyi tavaf etsinler.

30- Emir budur, Allah'ın yasaklarına kim saygı gösterirse, bu, kendisi için Rabbinin katında şüphesiz hayırdır. Size bildirilegelenden başka bütün hayvanlar helal kılınmıştır. O halde o pis putlardan kaçının ve yalan sözden sakının.

31- Allah için, O'na eş koşmayan, O'nun birliğine inanmış kimseler olun. Allah'a ortak koşan kimse, gökten düşüp de kuşların kaptığı veya rüzgarın bir uçuruma sürüklediği şeye benzer.

32- Bu böyledir; kim Allah'ın nişanelerine, kurbanlıklarına saygı gösterirse, şüphesiz o kalblerin takvasındandır.

33- Sizin için onlarda belli bir süreye kadar bir takım faydalar vardır. Sonra bunlar Beyt-i atik (kâbe) de son bulurlar.

34- Her ümmet için Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerine O'nun adını ansınlar diye bir mabed yapmışızdır. Hepinizin ilâhı bir tek ilâhtır. Onun için yalnız O'na teslim olan müslümanlar olun. (Ey Muhammed!) Allah'a itaat eden alçak gönüllüleri müjdele.

35- Ki Allah anıldığı vakit onların kalpleri titrer. Onlar başlarına gelene sabreden, namaz kılan kimselerdir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar.

36- Kurbanlık deve ve sığırları Allah'ın size olan nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Ön ayaklarının biri bağlı halde keserken üzerlerine Allah'ın adını anın. Yanları yere yaslandığı vakit de onlardan yiyin, kanaat edip istemeyene de, isteyene de yedirin. Böylece onları sizin buyruğunuza verdik ki, şükredesiniz.

37- Elbette onların etleri ve kanları Allah'a ulaşmayacaktır. Ancak O'na sizin takvanız erecektir. Onları bu şekilde sizin buyruğunuza verdi ki, size yolunu gösterdiğinden dolayı, Allah'ı tekbir ile yüceltesiniz. (Ey Muhammed!) Vazifelerini güzelce yapan iyilik sevenleri müjdele.

29- Sonra kirlerini giderip temizlensinler. Hac ibadetlerini yerine getirdikten sonra tırnaklarını kesmek, bıyığını ve sakalını düzeltmek, koltuklarını yolmak, başını ve kasığını tıraş etmek gibi temizlenmekle ilgili ihtiyaçlarını yerine getirsinler. Ve adaklarını yerine getirsinler ve Beyt-i Atîk'i, yani Kâbe'yi tekrar tekrar dolaşıp tavaf etsinler. Bir tavaf yedi şavf, bir şavf bir dolaşımdır. Yedi şavfın dördü farz, üçü vacibdir. Tefsircilerin çoğu demişlerdir ki, buradaki tavaftan kastedilen, haccın rükünlerinden olan ifaza tavafı, diğer adıyla ziyaret tavafıdır ki, hac ile ilgili yasakların kalkmasının tamamı bununladır. Bu tavaf yapılmadan ihramdan çıkılmaz. Kirlerin giderilmesi konusu da bununla olur. "Vâv" tertibe delalet etmediği için bunun, kirlerin giderilmesinden sonra yapılması gerekmez. Fakat bunların bir sıralamaya göre söz konusu edilmiş olmaları, bu tavafın kirlerin giderilmesinden sonra olması, ilk akla geldiği ve ziyaret tavafı, ihram ve vakfe gibi hac anlamının içinde bulunduğu için, bazıları bunun Sader denilen veda tavafı olduğunu söylemişlerdir ki, o âfâkî (Mekke'nin dışından gelen) için vaciptir. Bunun tam karşıtı ise kudûm tavafıdır ki, ilk vardığı vakit yapılır. Bu üç tavaftan başka her zaman arzu edildiği kadar nafile tavaflar yapılabilir.

Kâbe'ye Beyt-i Atîk denilmesinin sebebine gelince: Bunda bir kaç mânâ vardır:

1- Atîk dilimizde de meşhur olduğu gibi kadim mânâsına gelir, önceki zamandan kalma demektir. Gerçi biz bazen bu anlamda "eski" tâbirini de kullanırız, fakat eski daha çok "Halak" yani köhne ve harab anlamını ifade eder. Oysa Atîk ve kadîm köhne demek değildir. Antika demektir. "Şüphesiz insanlar için ilk kurulan ev (mabed) Mekke'de âlemlere mübarek olan (Kâbe)dir." (Al-i İmran, 3/96) âyetinin ifadesince Kâbe'ye yeryüzünde mevcut olan mabedlerin ilki olması itibariyle "atîk" adı verilmiştir. Bu görüş Hasan-ı Basrî ye aittir.

2- Atîk, İsrâ Sûresi'nin son kısmında (17/111. âyetin tefsirinde) belirtildiği üzere, "ıtak" gibi yepyeni ve değerli olma anlamına gelir ki, birinci görüşteki ifade edilen mânânın gereğidir.

Bu anlamda Beyt-i Atîk, şerefli ve saygı değer ev demektir. Nitekim ona Beytü'l-Haram (hürmetli ev) da denilir. Bu görüş Sâid b. Cübeyr'den nakledilmiştir.

3- Atîk, özgür ve hür olmak anlamına gelir. Hürmetli Kâbe de zalim despotların sataşmalarından kurtulduğu için ona bu isim verilmiştir. Bu mânâ bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber'den de rivayet edilmiştir. Buyurmuş ki: "Yani yüce Allah Kâbe'ye "el-Atîk" adını verdi. Çünkü onu despotların şerrinden korumuştur. Hiçbir zaman bir zorba ona galebe edemedi." Bu hadisi, Buharî, tarihinde; İbnü Cerir, Taberânî ve daha başkaları, İbnü Zübeyr'den rivayet etmişlerdir. Tirmizî, "hasendir" demiş, Hakim ise "salih" demiştir. İbnü Ebî Necih ile Katâde de bu anlamda tefsir etmişlerdir. Gerçekten bir zamanlar "Tübba'" (Yemen hükümdarı) Kâbe'yi yıkmak istemiş, felç olmuş ve bu işten vazgeçmesi için yapılan tavsiyelere uyunca da iyileşmişti. Bunun üzerine Kâbe'ye olan saygısını göstermek için ona bir örtü yaptırmıştı ki, ilk Kâbe örtüsüdür. Sonraları Ebrehe de fil vakası ile perişan olmuştu. Gerçi Haccac yıktı, fakat onun maksadı Kâbe'yi yıkmak değil, İbnü Zübeyr'i çıkarmaktı, sonra tekrar yaptı. Karmatîler'in Hacer-i Esved'i bir kaç sene alıp götürmüş olmaları da bu kabilden olsa gerektir. Ahir zamanda Habeş tarafından yıkılıp taşlarının denize atılacağına dâir rivayet edilen bir hadisin içeriği ise, sahih olduğuna göre kıyamet alâmetlerindendir.

Mücahid, kimsenin mülkü olmadığından dolayı, hurrü'l-asıl (temelden özgür) anlamını ifade etmesi için, kendisine "Atîk" adının verildiğini söylemiştir. Bazılarıda Atîk, Mu'tik (özgürlüğe kavuşturan) anlamındadır demişler ki, hacc edenler boyunlarını günahlardan kurtarırlar demektir. Şimdi bu açıklamalardan anlaşılan şudur ki, "Beyt-i Atîk" ünvanının, bütün bu mânâları içine alacak şekilde bir tercemesinin yapılmasının mümkün olamayacağına göre, onun olduğu gibi korunması gerekir.

30- İşte öyle, emir böyle ve böyle yapılması gerekir. Her kim Allah'ın hürmetlerine saygı gösterirse, yani Allah'ın hükümlerine, emirlerine, yasaklarına, Beyt-i Haram, Mescid-i Haram, Beled-i Haram (Mekke) Meş'ar-i Haram (Müzdelife Mescidi), Şehr-i Haram (Haram aylar) ve saire gibi muhterem kıldığı şeylere riayet etmenin vacip olduğunu bilerek ve gereği gibi amel ederek saygı gösterirse, Rabbinin katında o, onun için hayırdır. Ahirette onlara gösterdiği saygının mükafatını görür.

Size en'âm (koyun, keçi, sığır, deve) hep helal kılındı. Haramlıkları yoktur. Mâide Sûresi'nde (5/103) belirtildiği gibi, Bahîre (kulağı yarılıp salıverilen deve) Sâibe (putlara adak yapılan deve), Vasiyle (erkek dişi ikizler doğuran deve) Hâm (sırtı yükten muaf tutulan erkek deve) yok, sekiz eşlerin hepsi helaldir. Ancak size okunan şey müstesna ki, bu da Mâide Sûresi'nin başında (5/3) açıklandığı üzere, leş, kan ve "Allah'dan başkası adına boğazlanan" dır. O halde pis putlardan sakının Leş gibi gözle görülür maddî pisliklerden sakındığınız gibi, putları dikmek gibi manevî pisliklerden de sakının. Hayvanları, Allah'ın adını anarak kesin. Allah'tan başkasının adına kesip de onları pis etmeyin. Kâbe'yi de putlardan temizleyin. Yalan sözden de çekinin. Yalan söylemediğiniz gibi ona itibar edip kıymet de vermeyiniz, yalan dolandan uzak olunuz. Şunu iyi bilin ki putlara tapmak da yalancı şahitlik gibi bir yalancılıktır, hatta yalancılığın da başıdır. Bir de Allah'ın haram kılmadığı şeylere haram demekten, Bahîre, Sâibe, Vasiyle, ham haramdır demek gibi yalan sözlerden ve akîdelerden sakının. Böyle pisliklerden son derece çekinmek gerekir.

31- Şöyle ki: Allah için her dinden çekilip samimi olarak gerçek tevhide sarılmış bir cemaat olarak, O'na hiçbir şekilde ortak koşmayarak. Kim Allah'a ortak koşarsa sanki gökten düşüp kuşların kaptığı veya rüzgarın uzak bir yere (bir uçuruma) sürüklediği bir şeye benzer.Şirk böyle helak edicidir. İnsanın kalbini didik didik didikler, uçurumlara sürükler.

32- Bu böyledir kim Allah'ın nişânelerine, hürmetli kıldığı alâmetlere saygı gösterirse, şüphesiz o saygı duyma, kalblerin takvasındandır; gönülleri (kötülükten) himaye edip koruyan sebeplerdendir. O halde Allah'ın nişanelerinden olan haccın o büyük kurbanlarına karşı saygı göstermeli, hürmetle bakmalı ve onları ancak Allah'ın adını anarak kurban etmelidir.

33- Sizin için onlarda, o nişanelerde belli bir süreye kadar birtakım menfaatler vardır. Sağımından, dölünden, tüyünden, hizmetinden vesairesinden belli bir zamana kadar birçok istifadeler edilir. Sonra bunlar ecellerinin yeri olan Beyt-i Atîk Kâbe'de son bulurlar;

"Mina" da kurban olurlar ki, bu da ahiretle ilgili faydalarıdır. Şu halde böyle mübarek şeylere saygı gösterilmez mi? Bunlar yaratıcıları olan Allah'tan başkası adına nasıl kesilir? Başkaları bunların bir kılını bile yaratabilir mi? Burada "Beyt-i Atîk" sözcüğüyle âyetin sonlandırılması, Kâbe'nin şirk koşanlardan kurtarılması ve putlardan arındırılması ile ilgili hususun gereğini pekiştirmek içindir.

34-Bunların Beyt-i Atîk'a kadar varmalarının hikmetine gelince; biz her ümmet için bir ibadet ve kurban yeri yaptık ki kendilerine rızık olarak verdiği dört ayaklı davarları keserken Allah'ın adını ansınlar. İşte sizin ilâhınız tek bir ilâhtır. Her ümmet için bir ibadet ve kurban yeri yaptığı gibi, sizin için de yapmıştır. O halde yalnız O'na, o bir tek olan ilâha teslim olup, samimi olarak ibadet ediniz. Zikrinizi, kurbanınızı şirk ile lekelendirmeyiniz. Ey Muhammed! Bir de o alçak gönüllüleri müjdele

35- ki Allah anılınca kalbleri titrer. Yüce Allah'ın büyüklüğünün o anda gönüllerinde parladığını hissederler. Başlarına gelen müsibetlere karşı da sabırlıdırlar. Namaza devamlıdırlar. Ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan bir kısmını (hayır için) harcarlar. Zekat, sadaka verirler. Kurban keser, ikram ederler.

36- Bedeneleri de, yani hayvanların iri gövdeleri olan ve hacda kurban olarak kesilenleri ki, develerdir. "Kurban olarak bir deve yedi kişi, bir sığır da yedi kişi, için yeterlidir." hadis-i şerifi gereğince sığırın da deve gibi yedi kişi adına kurban edilmesi caiz olduğuna göre, şer'an sığırlar da bedene türünden sayılır. Allah'ın size olan nişanelerinden kıldık. Allah'ın size verdiği dinin alâmetlerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Yukarıda belirtildiği gibi din ve dünya hayatınız için faydalar vardır. O halde onların ön ayaklarından biri bağlı olduğu halde keserken üzerlerine Allah'ın adını anın. Allah'ın adını anarak kurban edin. Bu kesim şekline göre kurban deveye mahsustur. Deve ayakta iken ön ayaklarından biri bağlanıp gerdanından boğazlanır ki, buna nahır adı verilir. Bununla beraber çene altından kesilmesi de caizdir. Sığır ile keçi ve koyun ise yatırılıp üç ayağı bağlanarak boğazlanır. Buna da zebih denilir. Nahır veya zebihte Allah'ın adının anılması demektir ki, "Allah'ın adıyla, Allah en büyüktür, Allah'ım! (bunlar) senden ve sanadır." mânâsına gelir.

Yan üstü düşüp canları çıktığı zaman artık onlardan yiyiniz. Yani her şeylerini değil, yenilmesi caiz olan kısımlarından yiyiniz. Kanaatkâr olup dilenmeyene de, dilenene de verin. İşte böylece biz onları sizin buyruğunuza verdik. O koca hayvanları böyle boyun eğdirdik. Bu, her istediğinizi yaparsınız diye değil, şükredesiniz diyedir. Bir o hayvanların büyüklüğüne, bir de insanın küçüklüğüne bakmalı ve maddenin mânâ karşısında nasıl aciz ve güçsüz kaldığını görmeli ve yüce Allah'ın insana verdiği nimet ve gücün kadrini bilmeli, Allah'a şükretmelidir.

Muhyiddin Arabî hazretleri demiştir ki: "Minâ kurbanların kesim yeri kılınmıştır. Kesimler orada yapılır. Minâ "Ümmiyye"den türemiştir ki arzulara kavuşmak anlamındadır. Çünkü meşru olan arzularına kavuşan kimse, gayesine ermiş demektir. Kurbanların kesilmesinde, insan vucudunun beslenmesi için, hayvanların bedenini idare eden ruhlarının görevden azledilmesi söz konusu olur ki, birbirinden ayrılırken ruhları yine onlara nezaret eder. O cesetleri deve, sığır olarak idare ettikten sonra bu defa insana ait olmak üzere yönetir. Bu öyle ince bir meseledir ki, Allah'ın, basîret (zeka ve anlayış) lerini aydınlattığı, Allah dostlarından başkası onu kavrayamaz."

37-Buna nasıl şükretmeli? Onların ne etleri ne kanları Allah'a erişmez, o rızasına kavuşamaz. Fakat sizden Allah'a ancak takva ulaşır. Sizin manevî yönünüzden gelen gönüllerinizi, Allah'ın emrini tutup ona karşı saygılı olmaya ve sizi ihlas ile Allah'a yaklaşmaya davet eden, takvanızdır ki Allah katında makbul olup hoşnutluğunu kazanır.

İşte onları böylece sizin buyruğunuza vermiştir ki size verdiği hidayet ve gösterdiği doğru yoldan dolayı Allah'ı tekbir edip, büyükleyesiniz. Onları buyruk altına almanın yolunu öğretip sebeplerini bahşeden ve kendisine yaklaşmanın nasıl olacağını gösteren Allah'ın nimetinin büyüklüğünü ve kudretinin yüceliğini tanıyıp, ululuğunu ve birliğini hem kalb, hem söz, hem de davranışlarınızla, tekbir ile ilan edesiniz. Ey Muhammed! Bir de ihsan ve iyilik yapanları müjdele. Çünkü: