15-HİCR:
نَبِّئْ عِبَادِي أَنِّي أَنَا الْغَفُورُ الرَّحِيمُ {49} وَ أَنَّ عَذَابِي هُوَ الْعَذَابُ الأَلِيمَ {50} وَنَبِّئْهُمْ عَن ضَيْفِ إِ بْراَهِيمَ {51}
سورة الحجر (15) ص 265
إِذْ دَخَلُواْ عَلَيْهِ فَقَالُواْ سَلاماً قَالَ إِنَّا مِنكُمْ وَجِلُونَ {52} قَالُواْ لاَ تَوْجَلْ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلامٍ عَلِيمٍ {53} قَالَ أَبَشَّرْتُمُونِي عَلَى أَن مَّسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ {54} قَالُواْ بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلاَ تَكُن مِّنَ الْقَانِطِينَ {55} قَالَ وَمَن يَقْنَطُ مِن رَّحْمَةِ رَبِّهِ إِلاَّ الضَّآلُّونَ {56} قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ {57} قَالُواْ إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَى قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ {58} إِلاَّ آلَ لُوطٍإِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ أَجْمَعِينَ {59} إِلاَّ امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَا إِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِرِينَ {60} فَلَمَّا جَاء آلَ لُوطٍ الْمُرْسَلُونَ {60} قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ {62} قَالُواْ بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُواْ فِيهِ يَمْتَرُونَ {63} وَأَتَيْنَاكَ بَالْحَقِّ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ {64} فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِّنَ اللَّيْلِ وَاتَّبِعْ أَدْبَارَهُمْ وَلاَ يَلْتَفِتْ مِنكُمْ أَحَدٌ وَامْضُواْ حَيْثُ تُؤْمَرُونَ {65} وَقَضَيْنَا إِلَيْهِ ذَلِكَ الأَمْرَ أَنَّ دَابِرَ هَؤُلاء مَقْطُوعٌ مُّصْبِحِينَ {66} وَجَاء أَهْلُ الْمَدِينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ {67} قَالَ إِنَّ هَؤُلاء ضَيْفِي فَلاَ تَفْضَحُونِ {68} وَاتَّقُوا اللّهَ وَلاَ تُخْزُونِ {69} قَالُوا أَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَمِينَ {70}
سورة الحجر (15) ص 266
قَالَ هَؤُلاء بَنَاتِي إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ {71} لَعَمْرُكَ إِنَّهُمْ لَفِي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ {72} فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِقِينَ {73} فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن سِجِّيلٍ {74} إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَاتٍ لِّلْمُتَوَسِّمِينَ {75} وَإِنَّهَا لَبِسَبِيلٍ مُّقيمٍ {76} إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّلْمُؤمِنِينَ {77} وَإِن كَانَ أَصْحَابُ الأَيْكَةِ لَظَالِمِينَ {78}فَانتَقَمْنَا مِنْهُمْ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٍ مُّبِينٍ {79} وَلَقَدْ كَذَّبَ أَصْحَابُ الحِجْرِ الْمُرْسَلِينَ {80} وَآتَيْنَاهُمْ آيَاتِنَا فَكَانُواْ عَنْهَا مُعْرِضِينَ{81} وَكَانُواْ يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً آمِنِينَ {82} فَأَخَذَتْهُمُالصَّيْحَةُ مُصْبِحِينَ {83} فَمَا أَغْنَى عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَكْسِبُونَ {84}
Meâl-i Şerifi
Resulüm!
49- Kullarıma haber ver ki, gerçekten ben çok bağışlayıcı ve pek merhamet ediciyim.
50- Bununla beraber azabım da çok acıklı bir azabdır.
51- Hem o kullara, İbrahim'in misafirlerinden de haber ver.
52- Hani melekler, İbrahim'in yanına girdikleri zaman, "selam" demişler, İbrahim de onlara: "Biz sizden korkuyoruz" demişti.
53- Melekler: "Korkma! Gerçekten biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz" dediler.
54- İbrahim dedi ki: "Bana ihtiyarlık gelmişken, beni mi müjdeliyorsunuz, neye dayanarak beni müjdeliyorsunuz?"
55- Melekler: "Seni gerçekle müjdeliyoruz. Sakın Allah'ın rahmetinden ümidini kesenlerden olma!" dediler.
56- İbrahim dedi ki: "Rabbimin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?"
57- "Ey elçiler! Başka ne işiniz var?" dedi. 58- Melekler şöyle dediler: "Biz suçlu bir kavmi cezalandırmak için gönderildik.
58- Melekler şöyle dediler: "Biz suçlu bir kavmi cezalandırmak için gönderildik.
59- Ancak Lût ailesi müstesnâdır. Biz, onların hepsini muhakkak kurtaracağız.
60- Yalnız Lût'un karısı müstesnâ, çünkü onun helak edilenlerle birlikte yok edilmesini takdir ettik.
61- Melek olan elçiler, Lût kavmine gelince,
62- Lût dedi ki: "Doğrusu siz ürkülecek bir kavimsiniz."
63- Elçiler dediler ki: "Bilakis biz sana onların şüphe ettiği azabı getirdik."
64- "Sana gerçeği getirdik; biz elbette doğru söylüyoruz."
65- "Gecenin bir bölümünde aileni yola çıkar, sen de arkalarından yürü ve sizden kimse ardına bakmasın; istenen yere gidin."
66- Biz, Lût'a şu kesin emri vahyettik: "Bu kâfirler sabaha çıkarken muhakkak kökleri kesilmiş olacaktır."
67- Şehir halkı, insan şeklindeki güzel yüzlü melekleri görünce, onlara iğrenç işlerini yapabileceklerini düşünüp sevinerek geldiler.
68- Lût, kavmine şöyle dedi: "Bunlar benim misafirlerimdir, beni rüsvay etmeyin."
69- "Allah'tan korkun! Beni mahcub etmeyin."
70- Lût kavmi şöyle dedi: "Biz sana kimsenin koruyuculuğunu yapmamanı söylememiş miydik?"
71- Lût şöyle dedi: "İşte kızlarım! Düşündüğünüzü yapacaksanız (onlarla evlenin).
72- Resulüm! Ömrüne yemin olsun ki gerçekten onlar, sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı.
73- Güneş doğarken o korkunç çığlık onları yakaladı.
74- Biz, onların şehirlerinin üstünü altına geçirdik ve üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.
75- Gerçekten bunda, düşünen keskin anlayışlılar için ibretler vardır.
76- Hem o Lût kavminin bulunduğu şehir harabesi bir yol üzerinde bulunmaktadır.
77- Şüphesiz ki, bunda iman edenler için bir ibret vardır.
78- Eyke halkı da gerçekten zalimlerdi.
79- Biz Eyke halkından da intikâm aldık. İkisi de (Eyke ve Medyen) açık bir yol üzerindedir.
80- Şüphesiz ki, Hıcr halkı da peygamberleri yalanladılar.
81- Biz, onlara âyetlerimizi vermiştik de onlar, yüz çeviriyorlardı.
82- Onlar, dağlardan emniyetli emniyetli evler yontuyorlardı.
83- Onları da sabahleyin korkunç bir çığlık yakaladı.
84- Kazanmakta oldukları şeyler, onlardan hiçbir zararı savmadı.
49-50-Bunları geçmişten bazı örneklerle açıklamak üzere:
51-78- Eyke, Leyke gibi sık, birbirine karışmış ağaç demektir. Eyke halkı da Medyen halkı gibi Hz. Şuâyb (a.s.)ın gönderildiği bir kavimdir ki, yerleri ağaçlık olduğundan bu isim ile adlandırılmıştır. Rivâyete göre ağaçları Günlük ağacı imiş.
79-80- "Onlardan intikam aldık" (Şuâra Sûresinde ki "O gölge gününün azabı kendilerini yakalayıverdi" âyetinin tefsirine bkz: 26/189) Gerçekten ikisi de, yani Lût kavminin Südumu harabesi ile Eyke veyahut Eyke ile Medyen açık yolda, göz önündedirler. Daha önce andolsun ki Hıcr halkı, yani Hıcr denilen yerde helak olan Semûd kavmi Allah'ın gönderdiği peygamberleri, yani Salih (a.s)'ı ve dolayısıyla bütün peygamberleri yalanlamışlardı.
81-83- Biz onlara mucizelerimizi de vermiştik. O peygamberlerle mucizeler de göstermiştik. Ne varki, onlar mucizelerden yüz çeviriyorlardı. Bakmıyorlar, aldırmıyorlardı ve dağlardan evler yontuyorlardı. Böyle sanatkar ve kuvvetli idiler. Böylece emniyet içinde bulunduklarını söylüyorlardı. Sanatlarına, kuvvetlerine, evlerinin, kalelerinin sağlamlığına güveniyor, bunları yıkılmaz, kendilerini azab ve yok olmaktan korur sanıyorlardı. Derken bir sabah kendilerini o çığlık hemen yakaladı, azabın vaad olunduğu dördüncü günün sabahı tepelerinde patlayan yok etme çığlığı ki, onu bir deprem takip etmişti. (A'râf, 7/73-78 ve Hûd, 11/61-68. âyetlerinin tefsirine bkz.)
84- Öteden beri kazandıkları şeyler kendilerini kurtarmadı. O güvendikleri sanatlar, kuvvetler, uğraşıp kazandıkları servetler, yaptıkları evler, kaleler hiçbir şeye yaramadı.
Fakat çabalama ve kazanma, faydalı olmalıydı değil mi? Neden faydalı olmadı? denilecek olursa: