12-YUSUF:

وَجَاء إِخْوَةُ يُوسُفَ فَدَخَلُواْ عَلَيْهِ فَعَرَفَهُمْ وَهُمْ لَهُ مُنكِرُونَ {58} وَلَمَّا جَهَّزَهُم بِجَهَازِهِمْ قَالَ ائْتُونِي بِأَخٍ لَّكُم مِّنْ أَبِيكُمْ أَلاَ تَرَوْنَ أَنِّي أُوفِي الْكَيْلَ وَأَنَاْ خَيْرُ الْمُنزِلِينَ {59} فَإِن لَّمْ تَأْتُونِي بِهِ فَلاَ كَيْلَ لَكُمْ عِندِي وَلاَ تَقْرَبُونِ {60} قَالُواْ سَنُرَاوِدُ عَنْهُ أَبَاهُ وَإِنَّا لَفَاعِلُونَ {61} وَقَالَ لِفِتْيَانِهِ اجْعَلُواْ بِضَاعَتَهُمْ فِي رِحَالِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَعْرِفُونَهَا إِذَا انقَلَبُواْ إِلَى أَهْلِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ {62}

Meâl-i Şerifi

İşte Yusuf, Mısır'da öylece iktidar makamında yetkiyle görevlerini yürütürken:

58. (Bir gün) Yusuf'un kardeşleri çıkageldiler ve onun yanına girdiler. O, onları görür görmez tanıdı, oysa onlar onu tanıyamamışlardı.

59. Ne zaman ki onların bütün hazırlıklarını tamamladı, o zaman dedi ki: "Babanızdan olan öbür kardeşinizi de bana getirin. Görüyorsunuz ya, ben ölçeği tam ölçüyorum ve ben konukseverlerin en hayırlısıyım."

60. "Siz eğer onu bana getirmezseniz, bir daha size hiç kile yok, (bir ölçek bile zahire alamazsınız) yanıma da yaklaşmayın".

61. Dediler ki: "Onun için babasından izin almaya çalışacağız. Her hâlü kârda bunu yapacağz."

62. Yusuf bir taraftan da adamlarına tenbih etti: "Sermayelerini yüklerinin içine koyuverin, belki ailelerinin yanına dönünce farkına varırlar ve belki yine gelirler" dedi.

58- Bir de Yusuf'un kardeşleri geldi. Yani, daha önce haber verdiği kıtlık seneleri gelmiş çatmış olmakla her taraftan zahire almak için Mısır'a geliyorlar ve Yusuf'a müracaat ediyorlardı. Kardeşleri de Mısır'a geldiler, sonra da huzura girdiler Yusuf onları hemen tanıd" Elbette Yusuf'un huzuruna girecekleri zaman hüviyetleri tesbit edilmiş, kendilerinin kim olduklarını haber vermişlerdi. Demek ki, şekil ve kıyafetlerinde de tanınmayacak bir değişiklik yokmuş, zaten içlerinden birini tanımış olsa hepsini tanıyacağı belli idi. Onlar ise onu tanımamışlardı. Çünkü o, çocukken ayrılmış, büyümüş, değişmiş ve tanınmayacak bir makamda bulunuyordu. Şu halde sûrenin baş tarafında da geçtiği üzere, Yusuf kuyuya atıldığı zaman kendisine vahyedilmiş olan "Sen onlara bu yaptıklarını hiç beklemedikleri bir sırada haber vereceksin" (âyet 15) ilâhî vaadi gerçekleşmeye başlıyordu. Onlar, onun huzurunda garibane bir şekilde hallerini arzettiler. O da kendini tanıtmadan aşağıda geleceği üzere onlara ikramda bulundu, yüklerini hazırlattı.

59- Ne zaman ki, onların yüklerini hazırlattı. Bütün ihtiyaçlarını düşünerek özellikle ve titizlikle hazırladı, donattı, onları tam uğurlayacağı sırada dedi ki, bana, babanızdan olan öbür kardeşinizi de getirin. Bu kardeş daha önce yukarıda da geçtiği üzere, "Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevimli" (âyet 8) demiş oldukları Bünyamin idi.

Demek ki, gelenler daha önce Yusuf'u götürüp kuyuya atanlar idi ve bunlar arasında Yusuf'un ana-baba bir öz kardeşi olan Bünyamin yoktu. Bu sırada veya daha önce kim olduklarını arzettikleri sırada bir kardeşleri daha olduğunu söylemiş olmalılar ki, Yusuf onlara yakınlık gösterdiği halde yine de bu sözden, bu istekten bir anlam çıkarıp onu tanıyamamışlardı. İhtimal ki, onlar, bunu haklarında başka yollardan yapılmış bir tahkikat ve istihbarat olarak değerlendirmişlerdi. Bu yüzden farkına varamamışlar, gösterilen bu derin aşinalıktan büsbütün hayrete düşmüşlerdir. Yusuf bunu söylerken "Kardeşinizi" demeyip de "babanızdan olan sizin öbür kardeşinizi" demesi de çok anlamlıdır. Bunu böyle söylemekle, onu hem tanımıyormuş gibi davranmış, hem onun yalnız kaldığını işaret etmiş, hem de kendi kardeşliğini kastetmeye uygun bir imada bulunmuş ve böylece ilk önce sevgili öz kardeşini yanına getirtmek istemiş. Bu isteğin yerine getirilmesini sağlamak için de demişti ki:

Görmüyormusunuz ben keyli hakkıyle ölçüyorum. Görüyorsunuz ya benim tutumum, haksızlığa ve suistimale, yolsuzluğa hiç meydan vermiyor; tam ölçüyorum, kimseye eksik vermiyorum, aynı zamanda ben hayrülmünzilin bir kimseyim. Allah için çok iyi ve emsalsiz bir misafirperverim.

Bundan anlaşılıyor ki, onların yükleri ve ihtiyaçları techiz edilip hazırlanıncaya kadar onları kendi hanesinde ağırlamış, ziyafetler verip, ikram ve ihsan da bulunmuş. Bunu da başa kakmak ve minnet yüklemek maksadıyla değil, daha fazla zahire veremediği için mazeret olarak söylemiş, bir kişi daha olsaydınız size bir kişilk daha fazla zahire verebilecektim demek istemiş ve kardeşinin getirilmesini sağlamak için söylemiş ve bu konuda ısrarlı olduğunu da şöyle belirtmiş:

60- Eğer onu bana getirmezseniz artık size benim yanımda hiçbir kile yoktur. Yani paranızla bile benim yetkim altında Mısır topraklarının hiçbir yerinde bir tek ölçek bile zahire alamazsınız, almanız ihtimali bile yoktur bilesiniz, bana da yaklaşmayınız... Yani, benden yardım ve iltifat ummak şöyle dursun, semtime bile uğramayınız, gözüme görünmeyiniz, ülkeme ayak bile basmayınız.

61-Yusuf'un bu ısrarlı isteğine karşı onlar şöyle cevap verdiler: Dediler ki: Varınca onun için babasına müravede edeceğiz. Yani, onu babası yanından ayırmak istemez, amma biz kandırmak için bir yolunu bulmaya çalışacağız. Ve kesinlikle biz bunu yaparız.

62-Diğer taraftan Yusuf: uşaklarına, (yani zahireleri ölçen ve yükleri hazırlayan emri altındaki görevlilere) tembih etti: Sermayelerini, yüklerinin içine geri koyuverin, dedi. Zahire almak için sermaye diye getirdikleri para veya altın gümüş cinsinden kıymetli eşyaları zahire çuvalları içine koydurtmuş ve el altından onlara böyle gizli bir ihsanda daha bulunmuştu, "ki, geri gelsinler diye". Çünkü yurtlarına varıp yükleri açtıkları zaman, yeni bir sevinç daha duyacaklar ve ellerinde hazır bir sermaye bulacaklar ve dediği gibi, kardeşlerini alarak dönüp geleceklerdi, Tekrar gelmeye can atacaklardı.

Burada denilebilir ki, bunlar çok güzel ve ince şeyler, ancak Yusuf için ilk fırsatta kendisini tanıtması, babasına açıkça durumunu bildirip, onu bir an önce yanına davet etmesi daha uygun olmaz mıydı? Meseleye dışardan bakıldığı zaman, bu herkesin aklına gelebilecek bir şey gibi görülür. Doğru olan da böyle yapmak sanılabilir. Fakat o zaman aniden gelen böyle bir sevinç ile yaşlı babası nasıl olacaktı? Acaba gelebilecek miydi? Genel durum ne idi, siyasi şartlar nereye kadar müsait idi? Ailesini Mısır'a nakletmek mümkün olacak mıydı?

Demek ki, ledunnî hikmet açısından ilk önce getirilmesi gereken öbür kardeşi idi. Bunu getirtmeden, Yusuf'un hicranına Bünyamin'in hicranı ve hasreti eklenmeden belki Yakup Aleyhisselam için vuslat şartları tekemmül etmeyecekti. Yusuf'un kalbinde kuyu ve zindan yaralarının izlerine karşılık, Yakub'un kalbi bu iki hicranla sızlanmadan meydana gelecek kavuşmayı, ruhlar aynı zevk ve aynı şevk ile duyamıyacaklardı. Görülecek parlak hatimenin, mutlu sonun ledunnî neşvesi tamam olmayacaktı. Unutmamak gerekir ki, Yusuf'un bu muameleleri kendi iradesiyle değildir. Biraz sonra gelecek âyetlerde de görüleceği üzere, hepsi Allah tarafından gelen vahiy emriyle olmuştur.

İşte Yusuf, kardeşlerini böylece tembihlerle ve geri dönmeleri için gerekli teşviklerle uğurladı: